Cumartesi, Eylül 18, 2021

KALBİMİN ÜZERİNDE AĞIR KARA BİR TUĞLA


Belki, sanıldığı yerde değildir
kalbim.
Bastırabildiğine göre
Gece üstüme böyle ağır.
Kalbim göğüs kafesimde değil sanki
Bu beden, belalı bir yatır ve
Gece, nefes, bu yüzden zor ve acı.
Her şeyi unutmak hafifletir mi hayatı?!
Görünmez kara tuğlalarla örülmüşse
O eski sessiz karanlıklar,
Karşından kimse alamaz.
Derler ki,
Sakin ve iyiysen karanlık seni boğmaz.
Ya o karanlık el
Sevdiklerini boğmuşsa?!
On bin yıl geçse de, ruhun
Çıkabilir mi o çukurdan
Öyle kolay?!
Gerçeğin karşısında
Ne işe yarar?
Ağırsa, bu kadar...
İstersen, bırak
Çabalama
...
18 Eylül 2021
Evrim Gürel (EVA), Sessiz Bulut



Perşembe, Eylül 03, 2020

Yaşa

Eski bir soyum.

İçimdeki eski soyu koruyorum.

Ölene kadar,

Bütün varlığımla.


Saldırır-

Öldürür-

Yakarlar- 


Korkma-

M.




3 Eylül 2020


ALeXia.

Çarşamba, Eylül 02, 2020

ÖLÜM ÜÇ YÜZ YIL SÜRER


İnsanlar 

bir 

günde… 


ölmezler. 



Kimse 

gitmez 

bir 

günde.


Her biri ince ince iğmek iğmek örülen

Acı, tasa ve dertle



Ölüm, en az, 
üç yüz yıl sürer. 

 


Evrim

3 Eylül 2020 Perşembe  


Pazartesi, Ağustos 31, 2020

Desert Without A Stream - Josephine Oniyama


Josephine Oniyama - Desert without a stream

Çarşamba, Ağustos 05, 2020

Travis, Idlewild



Travis, Idlewild

Son Söz


(Şarkı, Öyle Dertli, Duman)

İnsanların, son anlarında söyledikleri, en gerçekçi sözlerdir. 
Benim duyduklarım öyleydi. 

Birinin son anında yanında olabilmek, bilgelik ve insanlıkla ilgili öğrenme ve şefkat geliştirmek isteyenler için gizemli bir fırsattır (fırsat demek istemiyorum ama bana göre birinin son anında yanında olmak ve ona eşlik etmek, bir hediye, üzücü de olsa öyle) 
Ne olduğunu hayatın, ne olduğunuzu sizin, ne olmadığınızı görürsünüz ve her şeyden önemlisi sevdiğiniz, değer verdiğinize o en zor anında yanında durarak eşlik edersiniz. 
İnsanlar hep kolay olanı seçerler. Kendi adıma, zor olanın değerini biliyorum.
Ölümden neden korkuyoruz?
Ölme biçimi ile ilgili mi korkumuz?
Yoksa asıl korku, gizlice, konuşmadan bizimle içimizde kaskatı duran içimize oturmuş bir "yaşama" korkusu mu?
Ölüm gerçeğine rağmen biri nasıl yaşar?
Yediğiniz en büyük tokat nedir?
Öleceğiniz bir dünyaya dönmek?
Kırılacağınız için korkmak?
Konuşacağınız şeylerden korktuğunuz için susmak?
Düşeceğiniz için yürüyememek?
Yaşayacak şeyiniz kalmadığından yaşlanacağınızdan korktuğunuz için saçmalamak?
Artık çocuk doğurma yaşınız geçiyor diye saçma sapan biriyle evlenmek?
Bunların çoğu, o ilk tokatla, ölüm korkusu gerçeği ile ilgili...
Düşünmeden saniyelik aşırı bir hızla yazıyorum. 
Çünkü not etmem gerekli ve fazla vaktim yok.
Ölümden korkmak, ölümü durdurmaz ama yaşamayı engeller.
Yaşamak, yaşama telaşı ile koşuşturmak değil kalbini, ruhunu, aklını hayata katmaktır. Yani üzerine cidden düşünmektir. Olduğun yerde durarak da yaşayabilirsin. Ama hareket etmekte yarar var. Çünkü hayatın temeli içte ve dışta devinim. En azından bu seviyede. Mutlak suskunluk ve duruşa doğru düzgün geçebilmek için devinmek gerekli.
Kendi adıma, ölüm korkuma rağmen, doğru düzgün ölmeye geçişi öğrenmeyi tercih ederim.
Öleceğimi bilmek isterim. Hazırlanmak, vedalarımı yapmak. Arkamda ne bırakacağımı planlamak ve hoşçakal demek istediklerime hoşçakal demek isterim.
Ağlamam gerekirse ağlarım, korkmam gerekirse korkarım. Çok derin bir acı ve endişe olduğunu biliyorum.
Ama kendi adıma korkmaktan yoruldum artık.
Sonunda o da olacak. Lütfen, zihninizi ve kalbinizi yaşama adayarak ölüme sakince hazırlanın.
Ben elimden geldiğince yapacağım.
Bana sorarsanız, bu da insanlık görevi.
İçimizde eğittiğimiz her bir insan, bir sonraki nesile geçecek bir "doğru" demek. Benim doğurmam gerekmiyor. Bilincimi aktarmam yeterli.
Dokunmam yeterli hayata.
Ölmem yeterli, sakince.
Ölmeden önce söylenenler işte, zihnin böyle anlarında çıkan en gerçekçi sözler olduğu için önemli. Şu an birkaç nedenle, hepimiz derin ve dar bir algı geçitindeyiz. Zihnimize ve kalbimize en yakın durmamız, kendimizi en iyi anlamamız gereken yerlerden biri burası. Çok fazla acı ve ölüm var. Ve bu aynı zamanda çok fazla bilgeliğin de atmosfere, soluduğumuz havaya ve yeşil fosforla çevreye yayıldığını anlatıyor.
Onların son anlarındaki bilgelikleri, bize yönelsin. En azından anlamaya çalışalım.
Son sözleriniz ne olurdu?
Birçok olasılık var aklımda. Şu an için birini seçtim:
"Kalbin senin değil, herkesin, her şeyin"
Eğer bu dünyada, anlayışımızı ve sevgimizi, sürekli tek bir şeye, bir ikisine, sadece bir yere odaklayarak ve tüm insanlığımızı ona, o kısıtlı alana, kişilere, şeylere aktarır ve sadece onları tanır, bilir, sadece onlarla empati kurarsak... Değişen hiçbir şey olmayacak.
Herkes kalbini şefkatini, sevgisini, anlayışını kendi dışındaki her yere yaymak zorunda. Hiç kimse kalbini kıstırıp onun bencilliğine ve egosantrizmine sahip çıkamaz, bunu savunamaz. Kalbiniz, bütün dünyayı anlamak ve çözmek için sizlere verildi. Bunu anlamak ve bu anlayışı yaşamak ve paylaşmak zorundasınız.
Bu ayrıca, ölüme karşı en büyük dünyevi birliktir.
Ölmeden önce herhalde şunu hatırlamam lazım: "Teslim olmadım, dünyanın bana enjekte etmeye çalıştığı pisliğe, kabalığa, kötülüğe ve sevgisizliğe... Kalbimi ve sevgimi, anlayışla bütün dünya ile paylaştım. "
Umarım siz de teslim olmazsınız.

Salı, Ağustos 04, 2020

May Be Tomorrow, Kelly Jones, Stereophonics




May Be Tomorrow, Kelly Jones, Stereophonics
Wicker Park Açılış Şarkısı


Wicker Park filminden (Hep Seni Aradım, 2004):


Bir mücevher mağazasında, satıcı, Josh Hartnett'e bir yüzük gösterir:


A: Büyüleyici, değil mi? Tanrının Gözyaşları.

J: Evet... Peki, şu diğeri?! Galiba, benim, doğru karar vermem gerek.

A- Sonuçta, karar vermesi gereken gözün değil.







Wicker Park, U2, So Cruel





U2, So Cruel,
Wicker Park, The Story of Love and Cruelty.
 

The Ground Beneath Her Feet - U2




The Ground Beneath Her Feet - U2
Soundtrack, The Million Dollar Hotel, Wim Wenders

Love is Blindness - U2 - Achtung Baby


Pazartesi, Ağustos 03, 2020

kendileri

senin gibi değiller.

ölmedikçe 
kendileri

önemsemeyecekler. 


sessizbulut
evrim gürel
3 Ağustos 2020

Az kaldı

Az kaldı. Ne kadar az bilmiyorum.
Ama yaklaşıyor, hissedebiliyorum.

Gitmek isterken, şimdi yeniden...

Kalbin Sarayı'nı
bulabilirsem...
belki
kurtulurum...





Evrim Gürel
Sessizbulut.


Ve bir de bu var - İçimdeki Yabancı

γνῶθι σεαυτόν


(gnóthi seaftón)


Kendini Bil.


Delfi'deki Apollon Tapınağı'nın girişi

 

Πύθια. Pythia.




Om 1 - Sessiz Düşünce Notları, Meditasyon Sonrası

Om 1- Sessiz Düşünce Notları, Meditasyon Sonrası


Bir bir her an'ı yaşayıp bakıyoruz. Anlamak için?


Bu beden kim? 



Nasıl ve neden bu bedenle buradayım? Bilgisi nedir?


Kim bilebilir?


Şu ışık, an'lardan, insanlardan, yaşamdan hayatıma süzülen, nedir? 


Ve bu karanlık, sıcak bir göbek gibi tıpkı ışık gibi güç gibi beni bulan? Hangisiyim?


Bilgi hangisi?


Biri her şeyi bilebilir mi? Biri farklı olabilir mi? Biri çözebilir mi? Her şeyi...


Bu kapandan çıkmak mı gerekir? Uymak mı içine?


Ben kimim?


Konuşan kim? 


"Sen, sen olan sensin.
Ben, ben olan benim.

Bu seninle, senin içinde, senden doğru doğan bir bilgi. Hissettiğin ve düşündüğün ve öz'lediğin sensin. Aradığın, bulduğun, kaybettiğin. Reddettiğin, kabul ettiğin. Bakmadığın ve gördüğün. Bildiğini düşündüğün ve bilmediğini sandığın.


Sen baktığın, gördüğün, yöneldiğin ve arkanı döndüğünsün.


Sen içinde her gün yeniden ürettiğinsin.
Dönüştüğünsün. Her şey ve hiç bir şeysin.
Her gün yeniden... Ol'duğunsun.


Ne istersen o'sun. Ne olduysan... Ne bulduysan kendinde...


Ben de... o da.. biz de...


Bilgi biziz. Her biri, birimizde...


Sır ve güç, var oluş ve nefes biziz.


Öz sensin. Öz sende.


Hepsi içinde."


Evrim Gürel, Eva. 

Sessizbulut

3 Ağustos 2020