Pazar, Mart 07, 2010

susma zamanı -1-

afedersiniz unuttum.
en derin yaraları açar bazen
en önemsiz kelimeler...

ben çok ağladım
kendimi çok önemsedim
çok konuştum

o yüzden şimdi artık
biraz dinleme, anlama

ve susma zamanı...


evrim
7 Mart 2010

her şeye rağmen herkes gibi
susabileyim istiyorum...

Susma Zamanı -2-

afedersin unuttum.
kımıldamadan duracaktım.

öyle anlaşmıştık.
yapamadım.

sen derin
ben kırılgan.

bir kuyu olsan
içine atlanmaz.
bir kuyu olsam
içimden çıkılmaz.

düşündüm
ilk baştaydı,
ilk rüyaydı...

sessiz kalacaktım.
ve gerekirse
sensiz kalacaktım.
hazırdım
bilinmeyenle
o anlaşmayı 
çoktan
imzalamıştım.

sonra
rüyanın içine
-bilirsin o rüyaları
insanın
yarına dair
gözünü boyarlar-
gaipten
bir mesaj geldi:
"işaretimi bekle!"
bekledim.

"gitme, kal"
denedim.

sen de gitmeyip
kendinde
öylece
kalsaydın
inan,

ben de
1000 yıl
4000 yıl daha
direnecektim.

ama ben 
bir kargayım.

ve korkarım;
eskiyim
çirkinim 
iticiyim..
yeşil değil
karayım.

ve korkarım;
sesime
dayanamazsın. 

senin için
ağacın en tepesinden
aptal bir serçe gibi
yere insem
yine de uzun
kalamazsın.

her şair bunu bilir;
tüm şiirler gül'edir.
ceren oturur tahta
ve duygu sevmektir.

hayat, yaşamayı gerektirir.
bu her kulun hücrelerine
verilmiş bir emirdir.
yani şimdi onlar için kalmak
senin için sevmek
ve benim için artık

susmak zamanı.





evrim
7 Mart 2010
Sana

Çarşamba, Kasım 25, 2009

O Kadar...

alıp götürdüler seni
bilinmeyenler...

o kdr dı...

ve galip gelmez ya
hiçbir şiir yarışmasında
bu gerçek...

gittiğinle kaldı(n)(m)...
yşm bzm için işte
b kdrdı...

yaşayabildiğimiz kadar yaşadık.
yaşatılabildiğimiz kadar yaşadık.


şimdi, yine bir bayram,
kurban bayramı,
ikimiz de nefret ederiz!

ben acımdan ölüyorum
sen gerçekten öldün...

ve hepsi
b kdr dı...


Evrim, Çağatay'a...
25 Kasım 2009

Ulvi Uzuvlar

Dudaklarınla öpebilirsin beni
Ya da küfredebilirsin yüzüme.
Dişlerinle ısırabilirsin usulca, sevgiyle
Ya da parçalayabilirsin öldüresiye.
Ellerinle, tutabilirsin elimden, düşmeyeyim diye
Ya da beni
itebilirsin ölüme...

Bacakların bana doğru koşarken
İşine yarayabilir
Ya da terk ederken.
Gözlerin, ruhumu arayabilir
Ya da hatalarımı.
Kulakların, sevgimi işitebilir
Ya da gıcırtısını dişlerimin uyurken.
Beni sevebilirsin!
Ya da nefret edebilirsin kalbinle.

Ulvi uzuvlarımızın her biri
Yarar pek çok şeye.
Hissiz bir şiiri
Yargılayıp hemen, infaza gönderebilirsin şairini
Anlatamadı güzelce diye...
Ya da durup, hislerimi karartan gerçeği
Çözebilirsin de...

Ve belki bulutları üfürürsün
Tepemden
Ciğerlerin ve gücün yeterse...

Ayaklarına söyle de
Geri dönsünler.
Gitme...
Gitme deli gibi
Sevdiğimi bile bile...

Evrim Gürel
11 Eylül 2009'da yazıldı.
25 Kasım 2009'da www.borgesdefteri.blogspot.com'da yayınlandı.

Salı, Ekim 06, 2009

Melekler Sineması





Burası, bebek..
Burası, "Melekler Sineması"

Yerin tam altı..
Yerimiz ayrıldı.

Sen ve ben,
Melekler Sineması'nın
En seçkin konukları...

Perdede, bizim hikayemiz.
Filmin başında doğan,
Filmin sonunda ölen
Biziz.

Bilet geçmez,
Para işlemez burada..
Seçilmiş olman gerek..

Burası, bebek,
Burası, Melekler Sineması.
Bir gece, dört rüyası.
Bilmen için görmen..
Kabuslarla yürümen gerek..

Burası, bebek,
Burası, bizim mekanımız.
Kader kertmemizin ahiti,
Göbek bağımız..

Burası Melekler Sineması,
Sadece
Bize özel.

Bilmek için girmek,
Girmek için
Ölmek gerek.

Sen ve Ben
Bebek...

Unutma..
Sen ve Ben...

1000 yıl sonra bile..
Anımsaman gerek!



Evrim Gürel (Sessizbulut)

Çağatay ve Evrim için...
6 Ekim 2009

Cumartesi, Ekim 03, 2009

Evrim'in Rassal Şiirleri

... her şey yerli yerine.. gidecek bi gun belki.

Evrim'in Rassal Günlüğü - E.R.G

....

Perşembe, Temmuz 09, 2009

Gerçek Masal...

Bir şair...
küçükmüş
ufacıkmış..

Başka bir şaire
rastlamış
bir gün yolda yürürken.

Başka..
bambaşka bir şaire..

çok güzel,
çok saf,
çok farklı,
çok akıllı.

Biraz kendi gibi
biraz uzaylı.

Hemen dost olmuş
iki şair, hemen kaynaşmış.

"Sokak şairiyim ben
hatta şair bile değilim
çünkü müziğedir şiirim"
demiş biri.
"Ben cehalettin,
içten gelenin,
doğacın şairiyim" demiş öteki.

Çok sevdikleri halde
geçmişin şiirini, dilini,
karşılarmış
eskiyi tekrara.
Tek dertleri
bir yeni katmakmış
hayata.


Öyle ateşli
bir şiir sevdası,
öyle güçlü bir isyan
varmış ki içlerinde,
arzusu, birbirine bağlamış
gönüllerini de.

Sevmişler birbirlerinin kelimelerini
kimseye söylemeden.

Ama çatmış
kaşlarını Kader,
kükremiş, demiş:
""Heyy! Siz misiniz,
benden habersiz
cehennem bahçesine
gül eken?!"

"Ben ne dersemmm,
o olurrr! Gül derim,
gülerler. Öl, derim!
Ölürrrrlerrrr!"

"Siz kimsiniz,
isteyen kendi hayatının
dümenini kendi elinde?..
Siz kimsiniz
Kader'e karşı gelen?!?"

"Daha önceki hayatlarınızda
bin kere ayırmadım mı
ben sizi?! Tanrım,
Kader'e bu isyan neee?!"

Gürlemiş sesi göklerin içinde
Kader'in çoook derin.
Gürlemiş, kudurmuş,
sızlatıp kemiklerini
eski ölülerin..

Kuzular, koyunlar
ürkmüş sesinden,
genç taylar korkuyla
kişnemiş...ler...

"Yok"
demiş Sokak şairi.
"Yok, o kadar da değil!"
"O kadar kötü olamaz
bu Tanrı, bu Kader!
Şaka yapıyordur..
Bir yolunu
buluruz biz,
merak etme"

İyice kızmış, Kader
bu sevmek çabasına.
Şikayet etmiş onları,
GökTanrısına.

İzin vermiş Tanrı da
demiş, "Ne halleri varsa,
görsünler!"

"Ayrııııl!"
demiş
birden denizler yarılmış
depremler olmuş
aralarına
dağlar, tepeler,
ovalar
girmiş iki şairin.

İki ayrı dünyaya hapsolmuşlar.

Ayrı kalmışlar uzun bir vakit.
Ama vazgeçmemişler birbirlerinden
dayanmışlar.

Bakmış, Kader,
bunlar direniyor,
hala vazgeçmiyorlar sevmekten
gizli gizli haberleşiyorlar
topal güvercinlerle..

"Çeeek!"
demiş bu sefer.
Acıdan kıvranmaya
başlamış, ikisi de
aynı anda
iki ayrı yerde.

"Artık hiçbir şey bilmiyorum.
Çok acı çekiyorum.
Sadece, sana güvenebileceğimi
biliyorum"
demiş bir gün Sokak şairi
Cahil dostuna.

Gözlerine sular oturmuş
Cahil'in.
Ağır bir acı gelmiş,
iri bir taş koymuş koynuna.
"Ben de" diyebilmiş sadece
"Ben de, ben de"
"Burada bir hapishanedeyim.
ama kurtulabilirim.
Eğer güçlü olursan sen
eğer dayanabilirsen, beklersen beni
seni kurtarmaya gelebilirim!"

Aradan beklemek,
dayanmak ve acı dolu günler geçmiş.

Bir plan yapmışlar buluşmak için
bir tarih ve yer belirlemişler.
Sırtlarına alıp çıkınlarını
son bir çabayla yola düşmüşler.

Ama öğrenmiş kötü Kader
niyetlerini
derhal yollamış üzerlerine
"Kaza ve Hastalık"
adında iki belasını.

Birini kaza almış eline,
birini hastalık.
Başlamış bir başka büyük işkence
iki sevgiliye, iki ayrı yerde.

"Seeeç"
demiş Kader, bir gün
Azrail'e
seç birini al da
görsünler,
isyanı Kader'e!

Azrail, mecbur askeri
Kader'in
yapacak işini ama
birazcık erimiş
taştan yüreği ve
biraz zaman vermiş
son kez
iki sevgiliye.

Koşmuşlar birbirlerine
inanamadan iki şair.
çok mutlularmış,
öyle ki
tüm acıları unutacak kadar.
Mutluluktan
sohbete bile dalmışlar.

"Ne kadar da güzelsin?" demiş
Cahil, Sokak'a
"Seni çok özledim..
ama şimdi hepsi geçti.
Burdasın ya!"

"Sus!" demiş
Sokak, "Sus da, öp beni.."
"Özlemekten delirdim,
Gel, yanıma."

Derken, bir gölge yaklaşmış
arkalarından, bulundukları yere.
"Hırşşş hırşş "
yapmış karanlık bir etek.
"Cızzz cızzz" yapmış
bir kara hançer.

"Ah! demiş, Cahil,
Ah! Daha dün rüyamda gördüm
ölüm bu!? Acaba kimi almaya geldi?!"

"Beni..."
demiş Sokak usulca.
"Ama..Lütfen, korkma"

"Hayııır" diye haykırmış
Cahil.. "Hayıırr. Haksızlık bu!
Bu kadar da olmaz!"

"Keşke elimde olsa
yanında kalmak" demiş şefkatle
Sokak, "ama çok işkence yaptılar,
güçlü değilim o kadar
ve benim değil
bu karar"

"Bin yıldır benimlesin, unutma
bin yıldır. Sen benim eşimsin.
Ben senin kocan. Bin yıldır, bizi vazgeçirmek
istiyorlar sevgiden her hayatta.
Ama bak, buldum yine seni,
sen buldun yine beni..
Unutma bunu ve üzülme
yeniden buluşacağız sonraki hayatta..da"

Çok üzülmüş Ölüm, hallerine
hem de çok. Ama mecburmuş,
bu iğrenç görevi ifa etmeye.
Kader varmış tepesinde hem,
pis, kıskanç, lanet kader.
Ölüm, emir eri..

Usulca almış canını
Sokak'ın
usulca.. sevgiyle..

Ve Cahil'e demiş ki,
"Seni almaya bile
gelmeyeceğim..

sen
kendin
geleceksin
bana... "

...

İşte, böylece,
iki ayrı dünyaya
hapsetmişler
2 sevgili şairi.

Birini toprağın altından öbür dünyaya,
diğerini bu dünyadan cehenneme götürmüşler.

Ve o günden beri
ne zaman
iki şair aynı sokakta
karşılaşsa,
aynı meyhaneye gitse,
aynı masada yemek yese
iç çeker olmuş biri kadere..

Korkarak okur olmuş bir şair
ötekinin şiirini
ya çok seversem diye..


Evrim
(Çağatay'a)

Çağatay'a..

Desktopumdaki resmi büyüttüm.
Büyüttüm.
Büyüttüm.

Bi resmi, en fazla ne kadar büyütebilirsin ona en yakın olmak için?!

En yakın... Resmin içine girebilmek için en çok ne kadar?

En fazla bir resme olduğum kadar yakınım şimdi sana... İznim bu kadar.

En fazla o kadar görebiliyorum seni. Yüzünü, gözlerini. Tüm ayrıntılar, resmin görüntüsü kadar önümde... Silikleşebilir de... En fazla o kadar dokunabiliyorum.

En fazla... o kadar.. O kadar öpebiliyorum.. O kadar konuşabiliyorum.

Sen izin verdiğin halde. Ben izin verdiğim halde. Biz istediğimiz halde
A R A M I Z A
bir başkası girdi.

Kocaman bir başkası, her şeyi yaratan bir başkası.

Bir Tanrı.
Bir ölüm.
Bir güç.

Her şeyden büyük. Herkese, her şeye dur diyen... Her şeyi alt üst eden. Hayatı en güzel, en kötü yapan...
Tanrı
bizim aramıza girdi.

Seni, bir resme, beni sensizliğe mahkum etti.
Seni, ölüme, beni yaşamaya itti.

"Bir arada olamazsınız!" dedi.
"HAYIIR!!"
"Olamazsınız!.."

"Sevmek de neymiş?"

"İzin vermiyorum."

Sana ne Tanrım!?
Önünde kocaman dünya var.

Ferhat'la Şirin'den sana ne?!.. Aslı ile Kerem'den.. Çağatay ile Evrim'den... Ufacık bi mutluluk bulmuşuz iki kişi hayatımızda .. Minicik. Bizim kadar, bize kadar bişey. Öyle, kendi kendimize... Niye bok ettin!

Git, başkasıyla uğraş. Git, başkasını kanser et, git başkasının kafasını karıştır, hayatını yok et... Git...

Kendini işine konsantre et de, şu dünyaya barış falan getir.

Ölümleri durdur. Hastalıkları yok et.

Bize niye taktın ki sen 15 yıldır?

Ya harbiden, sen bize niye taktın?

Yapmadığın şey kalmadı.

Sen onu toprağın altına, beni yeryüzündeki hüznün hapishanesine kapattın.
Sanki 15 yıldır hep mutlu olmuşuz gibi..

Artık yeter.

Artık senden bıktım.

Senden bıktım artık!

Senden bıktım.

Git başımdan, bizi rahat bırak, kendine uğraşacak başkasını bul...

Bırak beni,

Hayatımın şu son günlerinde
"resmimle" baş başa kalayım...

Evrim

Pazar, Mayıs 17, 2009

Şaman

Şaman
sen
gönlümsün.

Şaman
sen
aşkımsın.

Şaman
sen
bilirsin.

Şaman,
sen
görürsün.


Şaman
sen
eşimsin.

Şaman
sen
özümsün.

Şaman
sen
sezersin.

Dünya
içindedir.


İçim
Hissindedir.



Gözün
kalbindir.

Düş'ün
deva'mdır

Yolun
sevgimdir.

Yokluğun
hasretimdir.

Azabım,
beklemek ve
özlemektir.

Dersim,
anlamaktır.

Şaman
yoldaşımsın.

Şaman,
büyümsün.



e.

(Şaman'dan Şaman'a)

yolum bu...

çekme
beni Batı'ya
yüzüm bakar
Doğu'ya
içimdeki
Asya'ya
...

...

ve özüm
kararını
verdi.

...

Sanırım

sanırım
çok zayıftık
savaşta
ve
sanırım
Dost (Tengri)
çok
kararlıydı
..

e.

Toltek Yolu

Söz, büyüdür.

güzel şeyler
söyle bana...

e.

Perşembe, Nisan 23, 2009

...

s a n d ı m k i


"gerçekten çok"

vakit var

bu hayatta...



evrm

sandım ki....

sandım ki

(öyle öğretilmişti)

çok düşünmek gerekir her şeyi
her
her heeeer şeyiii
hayatta

sevsen de deli gibi
gitmek istesen de
çok çok çok düşüneceksin

hep mantıklı
olacaksın
öyle uçup
dellenmeyeceksin

sandım ki
çok düşünmeliydim her şeyi
uzun uzuuuuun
hayatta

sevsen de
sevse de
haykırsa da
gel dese de
hep düşüneceksin

öyle hop diye
hareket etmeyeceksin
duracaksın
bekleyeceksin
irdeleyeceksin
derin derin

sandım ki..
sandılar ki...
sanıyorduk ki...

çok düşünmeliyiz

bize öyle gelmişti ki
sanki

"gerçekten" de çok vakit vardı
bu hayatta


ve şimdi
sen gittin

bana kalan
tek şey
artık
sadece düşünmek
en geniş
zamanlarda


evrim
(çağatay'a)

pişman

sn çk svdm
çk svdm
çk svdm

hata ettim

çk
güvendim
zamana...


evrm

YAK LAŞ MA!

yak laş ma

uzak dur
yaklaşma
ba nA

içinde
göğüs kafesinin
iyi ki
kalp denen
bir organ var

bu ne güven
ona

en yakın mesafedir
açan
en derin yaraları
ölümcül

en yakınındakiler
en kolay
batırır
bıçakları
kalbine

en kötü
sevdiklerin
üzer
ruhunu

o yüzdn
uzak
dur
bana
ve onlara

sakın
yaklaşma


evrm

ve ölüm çok kıskançtı

sevmistik
şanslıydık
beklemistik

sonunda

varabilmiştik

yalnızdık
mutlular
tepesinde

ve ölüm
çok kıskançtı

e.
15 Şubat 2009

Çarşamba, Nisan 22, 2009

sdc sn

Şubat 2009, İzmir (Çağatay'a)

e: "Bu dunyada 4 milyar kişi var
ve en çok sevdiğim sensin...."

ç: "teşekkür ederim"

e:" bn tşk ederim.. varlığına"




...

(Jagatai... kalbim...ruhum... bebeğim)




yşmk sdc


yaşamak sa de ce


harcanmaya ve harcamaya



alışmak dmk.



evrm.

"Pk bi anlm yk"

(lutfen bu dusunceleri.. cem adrian "yollardym" ile dinle. kac kere soyledim sana, her kelimenin bir tınısı, her fikrin bir melodisi var.. icindeki muzigi duymazsan.. hicbsy anlamzsin bu hayattan...diye. NE?! sen sagir misin?....................olsun. ilk kez yıkılmadım ki insandan insana..............)

"Pk bi anlm yk"

hala fark etmedin mi?


pek
bi
anlamı
yok

hcbrsyn
hrsyn

hepsi

sdc
aklını
karstrmak
icin

..

i ci ni

...


acn ve sevncn
yırtılan yerlerin
kanayan etin
kemigin
kırılan

oyunda

o
yun
da


bak
sdc
brz
da
ha
haz vermek icin
o
n
a


o
n
a


"A"

o
bzi
bu kafese
koyan


adı
hyt?


bu
pis
bi oyun
bebeğim


kağıtlar
hileli
sen kalpsin
ben sinek
o maça
bu karo
delirtileceğiz
yeşil
masada
sarılıp
konacagiz
en sonunda
bi tabuta

hyt
dgl
bu

bu
pis
bir
oyun
sonu
ölüm

tek care
isyan
cikartmak

kapıdan
habersiz
cıkmak

kuralsız
kacmak

arsız
bi
tanrı
eglencesi
bu sadece
diyorum


bk
bak!

bunun bi
tek
adı hayat..


pk
bi
anlmı
yk

hcbsyn


üzülemezsin
üzülmemelisin

bnn
sa de
ce
adı
hayat


bu ezber
bu
bize
verilen
bu
yalan
bu ruhumuza
emdirilen
bu mama

ezberi
boza
bilir
sin


en kotu
uyusturucu
bu hyt
cunku
inanmak şart
ve
bırakmak
yasak

brkırsan ölüm..
brkmzsn ölüm..

eeeeh...
bu hky
ck bayat


ölürüm
ölürsün


üzülemezsin
üzülmemelisin

bebegim


en kötü yerinde
khkhlarla gulmelisin

bunun
sdc
adı
hayat


...

evrm grl

23 nsn 2009
(23 Nisan'da Çocuklara Şiirler)

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

br glrse

biri yanına gelir ve sana "seni deli gibi seviyorum!" diyip kalmak isterse hemen ondan uzaklaş.

mümkünse (ve yanıtına inanacaksan) sor; "ne kadarımı, ne kadar kullanmak istersin? ne vakit bıkacak ve gideceksin? özetle bu yalandan, geçici ilgin karşılığı benden ne isteyeceksin? ruhumu ve hayatımı nasıl sömüreceksin? sömürüp giderken karşılığında bana sempati, şevkat, pişmanlık ve küçük bir özür bırakabilecek misin? kendine kızabilecek misin?"

unutma arkamdan gelen. kork seni sevdiğini kolayca söyleyenden. gerçekten seven, sevdiğini söylemeye, bakmaya, dokunmaya korkandır. seni harcamaya kıyamayandır.

sevgisini haykırarak gelenler, kendilerine ve egolarına hizmet eden her an için her şeyi kolayca harcayabilen ve bunu yaparken şeytandan bile korkmayanlardır! onlar en yumoş görünüşlü ruh katilleridir. ne kadar arasalar da kendilerinde hiç hata ve suç bulamazlar. aynaları ve gözlükleri ile gerçek benliklerine doğru düzgün bakamazlar.

oysa senin baharla kış arasında değişmeyen birine ihtiyacın var. sıkıcı gelse de bu doğru.

bayırlar üstünde kayışlarla uçanlar kendi özgürlükleri için ruhunu çalarlar. sevginin ateşinden uçaklarına yakıt yaparlar.
kndini koru. onlar korumayacaklar.

...

svşlr

dünyanın iç savaşları, dış savaşlarından daha zor...

gitmeli

bkrp (bırakıp) gtml (gitmeli) sn (seni)..

ama?! ndn bn ypyrm? ndn sn acklyrm?!

aslında sen anlamak istemiyorsun ki?!

en iyisi.. ben gtml!

ve umarım sen de
hşçkl.

şeytanın sidiği

petrol, şeytanın sidiğiymiş.
her şeyimiz, şeytanın işediğiymiş...

nasıl bir oyun bu?!

yok

bugün yine yok... tu.

beklemeye devam.

(en büyük yanılgım sen değildin, aşktı GODOT)

Pazar, Nisan 27, 2008

en kötüsü

ruhun iğrençliği mi, bedeninki mi?

kimden en çok nefret edeceğine nasıl karar verebilirsin? başkalarının şeylerine göz dikenlerden? başkalarının sevgilerine göz dikenlerden? tüm dünyayı kendi egolarını tatmin etmek için kullananlardan mı?

Bugün öldürmek istediğim biri var

BUGÜN ÖLDÜRMEK İSTEDİĞİM BİRİ VAR
DÜN DE VARDI!
ve nedenim değişmedikçe, niyetim değişmeyecektir.

tüm sosyal ve kişisel vahşetlerin altında yatan tek gerçek; neden değişmedikçe, tepki değişmeyecektir!

sözleri ve ikna yollarını, yalanları değil, olan gideni değiştirin.

seni sevmiyorum. yolumdan çekil! küçücük bir beynin, dev gibi egon var. kötü kokan bok gibisin! iğrençsin.
merak ediyorum çok; diğerleri bunu nasıl göremiyorlar?!

ölmeni istiyorum. senin için zorsa düşünmesi,
benim için çok kolay.

basitçe, silahı kaldırıp, kendime ait olmayan,
benim dünyama utanmadan zarar vermeyi kendine hak gören bir bedeni,
içinde zaten gelişmiş bir ruh olmadığı ve var olan Tanrısal düzen benim kullanım kılavuzuma bu düğmeyi de koyduğu için, alnının tam ortasından vurup öldürüyorum.

şimdilik hayal ediyorum.

maalesef kötü ve güçlü ve kolay olanı değil de (yani senin seçtiğin),
iyi tarafı, zor olanı geliştirmeyi ve zarar görmeyi göze alan olarak

seni öldürmeyeceğimi biliyorum. Bu çok utanç verici.

biliyor musun?

keşke ölseydin!

dualarım seninle!

zaten, dilediğin olmadığında, her şekilde öleceksin. şimdi küçüksün. öğreneceksin.

zaman içinde, belki de seçmelisin, ruhu öldürülmüş bir boş beden olarak kalmak mı yoksa bedeni dünyadan uzaklaştırılmış bir ruh olarak boşlukta salınmak mı daha iyi?

seçtiğinde bana gelmelisin.

bugün, dün geceki gibi, yine senin için en kötüsünü diliyorum...

çünkü insanın melekliği bir yalan!

so happy to show us!
so haven't u noticed?
I (H)ate the LOTUS!




gerçek ten

modern ögreti; eski dünyaya, içten ve asıl olana cahil olan... belki cidden böyle birşey vardır.

hasta olanların gündüz halüsinasyonlari ve gece kabusları dışında, belki de gerçekten

gercek-->ten

anlaşılacak birşey vardır. Hayal dünyası, gerçek karekökü içine sıkışmış ve iki katını bulamadığı için dışarı cıkamamış olabilir mi?

Cumartesi, Nisan 12, 2008

evrenhayat

bütün yollar... boşluğa çıkar

.

Cuma, Nisan 11, 2008

dunya aşkına

bu dünyaya yapılacak en büyük iyilik... kendini yok etmektir.

...

çözümü biliyorum. her şey vardı.. aklımda, hayatta, yanımda...
yapmam gerekenleri biliyordum. gitmem gereken yerleri. atmam gereken adımları.
görmem gerekenleri. kendim için. onlar için değil. yapmadım. a.

sonu hissediyordum. kaçış yolları var gibiydi. kaçınılabilir gibiydi. gelişmemiş bilgisayar oyunlarının kenarına çizilen asla geçilmeyen sanal oyun alanları gibi..geldi...

çözüme ulaşabilirdim... güç gerekliydi.
durduğum yerle.. çözüm arasındaki kocaman boşluk.. üzerinden atlamak için.

...çözümü biliyordum... atlamak gerekliydi.

TV'deki yarışma programları için hazırlanmamış bir soru

bir kara deliğe kaç dakika bakabilirsiniz?

aklınızın alamayacağı her şey, aklınızı alır. hatırlamak için 1 salise bakmak yeter ve hatırlamanın acısı, beyne çizilen izde saklı kalır.

UYKUDA

başımı yana doğru çevirmek, hızlı ya da yavaş bir hareketle, renkli ya da renksiz, fotonlu ya da sade, aslında gerçekten çevirmek değilmiş. benim değil (büyük harflerden nefret ediyorum -usulca-), tüm gerçekliklerin kara deliklerle sorunu var. kara delikler, gerçekliği yutar. ve uyku da başka hayat. uykuda hayat başka.

Perşembe, Eylül 07, 2006

Uyanış

Javid Moghaddas ve ARGOS a

2 yıl önceydi..
o gün uyumuştum. bugün uyanmışım.
şimdi bakıyorum. ne kadar uzun uykuda kalmışım?

en son karşılaştığımızda bir kıyıda, kaybolanların peşinden bakıyordum. hislerim gibi sessiz ve kimliksizdiler. insan sesleri duydum sonra, tüm kendi kendime konuşmalarım kanonlandı. kumsalın üzerine gökyüzünden düşen yabancı kollar bana sıkıca sarılmışlar ve biraz korkutmuşlardı çünkü insan en korkunç yaratığıdır doğanın...

paranoyak bir korkuyla kaçmışım. ayağım o sırada bir kayaya takılmış olmalı, rüya kıyılarının unutturucu güzelliklerinden fışkıran kayaları diyorum. uyuyakalmışım korkudan kaçışta.. uzun bir ayrılıktı aramızdaki hayatla. gördüğüm tüm gerçeklikler belki de rüya. şimdi uyurken pelteleşmiş vücudumu, dinlemediği emirlere alıştırmaya, ayağa kalkmaya, olmazsa sürünerek, sizinle karşılaştığımız kumluğa geri götürmeye çalışıyorum. oraya bir varırsam, gökyüzünden düştükten sonra, boş kalan kollarınızı tek tek toplayıp konuşacağım. merhaba diyeceğim, bildik bir lisanla. merhaba..

hiç ilaç içmemişler de merak ederler, hayat gerçek mi? çok saçma, çok garip çok anlamsız değil mi? ölen, öldürülen, alınan paylar?

birilerinin yarınla bizden güçlü bağlantıları olmalı kana bu kadar susamak için..

hiç emin olmadığım gerçekliğinde hayatın, bir kimsesiz kıyıda aniden uyanışım, belki de ...

kelimeleri ve beyinleri şefkatle kucaklayanlara teşekkür etmek, yasak mı? değilse bunu yapabilmek isterdim.

sizce var oluş.. yok oluştan daha mı gerçek
sizce var oluş..yok oluştan daha mı kalabalık?

-17. Temmuz 2005-

ne ben Tanrıyım, ne sen Azrail!

Ne ben Tanrıyım!
Ne sen Azrail!

Kızmışsın bana, en büyük filozoflar

Dediğim için peygamberlere.
Zekiler, de dedim.
Öyle değil mi?

Kendi gözlerim, kendi kafam

İle buldum yolumu
Beni rahatlatan bu.

Zorluyorsun, inanmam için sana!
İnanır mısın sen benim rüyalarıma?
Kendi dünyamı yarattım demedim
Ama yazdım kendi kitabımı, doğru.

Çünkü Tanrım benim içimde.
Başka türlüsü mümkün mü sence?

İstersen bi daha düşünelim.
İnanmak, kabul etmek
Senden önce söylenenlere
Senin yolun.
Benim ki
Düşünmek, sormak
Her defasında yeniden, yine.

Çünkü yok bilen aramızda
Emin olamayız asla
Ve şeytanın kim olduğu
Nerden belli?

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Peygamber.

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Azrail.

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Cebrail.

Ne ben Tanrıyım
Ne sen kulusun şeytanın
Diline uyasın.

Bak, bizim
Varlığımız
Yokluğumuz
Nedenimiz
Sonumuz
BİR
!

Ne insanı,
Ne düşünceyi
Ne ruhu
Öldürmek
Bizim
dir.

Bir daha öldüreceksen birini
Yalnız olduğumuzu
Aciz olduğumuzu
Küçük olduğumuzu
Kul olduğumuzu
Ve asla bilemeyeceğimizi
Bil.

Sen
Ne Tanrısın
Ne Şeytan
Ne
Azrail!

HAYIR

burada, alışkanlıklarınızı, derli topluluklarınızı, temizliklerinizi, noktalarınızı virgüllerinizi, imla kurallarınızı, trafik kurallarınızı, hukuk kurallarınızı, etik kurallarınızı ARAMAYIN!

Sokaktan toplanmış kelimeler bunlar. Bir sokak şairinin öykü düşleri değil, çapakları batan gözlerine. O benim. sen değilim. senim. ben değilsin. bensin. biziz. biz ne anlarız di mi bunlardan?

sizi sevmek istemiyorum. al işte, yine noktadan sonra cümleye küçük harfle başlıyorum. sizin kurallarınızı tanımıyorum. ben koymadım ki onları! sormadı ki bana kimse?! şimdi de ben size sormuyorum. sizden izin almıyorum. sizi sevmiyorum. kimseyi sevmiyorum. sizi istemiyorum. yalnız kalmak, yalnız kalmak, yalnız.. kalmak. susmak istiyorum. susmak istemiyorum. kocaman evetlerinize, koca gülüşlerinize, davetlerinize, kocaman bir hayır! NEGATİF. kocaman bir dur işareti...

demek, yalanmış "başlık", insanmış bu da.. gezegenler arası buluşma noktasıymış? delirmiş olmalı. nasıl bir buluşma?

büyük adamlar, küçük çocukları ezerken, büyük amcalar, küçük ülkeleri deşerken, nasıl bir buluşma? nasıl bir barış? nasıl bir gelecek? siz hala çocuk doğurmaya devam edin! ben delireyim. herkes herşey normal desin. doğuyoruz ya! al bu da ünlem! ne oldu? doğmuyor muyuz? ölüyoruz ya? ne oldu, ölmüyor muyuz? kararları biz mi veriyoruz?

biz, ruyalarımızı bile secemiyoruz.

biz, sen ve ben, siz ve biz, en adi, en alcak, en basit, en gudumlu olmanın, en ölümlü en aciz olmanin 24 saat 7 gun 12 ay kompleksini yaşıyoruz. biz o komplekslerle şişip şişip patlıyoruz! bu baskılarla..dağılıyoruz.

ne oldu, rahatsız mı bu koltuk? ben canım, her gün burada oturuyorum.

hayır almıyorum. arkası içten pazarlık dolu evetlerinizi, davetlerinizi kabul etmiyorum.

ne olursan ol, gel'i istiyorum. soyunup gelin diyorum. açık olun istiyorum. sakin olun, yeter. delirttiniz diyorum. öldürmeyin. ölüyoruz zaten. bağırmayın, bıktırdınız, yıktınız zaten. çocukluğumu istiyorum. dayaklarınızı vereyim, korkularımı vereyim. aldıklarınızı vereyim geri. zamanı istiyorum. sevinci istiyorum. inanci istiyorum. Allah'ın belası güveni istiyorum.

Boşuna aramayın. sokak cümleleri bunlar. edepsiz, sizin kurallarınızı tanımayan. sizin noktanızı, virgülünüzü takmayan. ünleminizde sakin, tırnağınızda kopan. başkayız, beni aranıza katmayın. Allah hepimizi belası versin biz insan-soyu.

boşuna aramayın insanlık öldü.

s..insizin silahlarınız... sizin hayırlarınız..., sizin evetleriniz.... sizin kur-al larınızı ... sizi...n..

uzak durun benden, bulaşmayın!


Söylediğim Her şey Yalan Olsa!

SÖYLEDİĞİM HER ŞEY YALAN OLSA
NE OLUR? ÖLMEYECEK MİSİN YİNE
GÖZLERİMDE!
SEN
EN ACİZ
BENDE
ARAYAN
KİMLİĞİNİ
SEN
EN ACİZ
EZBERLER
TARİHİ.
SEN
EN TAKLİT
RUHLU GÜNLERİN
İLAHİSİ
SEN..
AŞK GİTTİĞİNDE
SEN
BÜYÜYECEKSİN.
ÖLDÜĞÜNDE BİLECEKSİN.
ŞİMDİ DEFOLUP GİDECEKSİN.
BUGÜN KÖTÜYÜM.
VE
Y arın
yine
g e le ceksin..
bugun kötüyüz biz
boşluk-ben-dünya-dışardakiler
ötekiler-herkesler
yarın
tüm yıkılmalarını alıp yine geleceksin
ÇÜNKÜ SEN GELECEKSİN!
yıkılarak
öğreneceksin.
ölerek büyüyeceksin.
öldüğünde bileceksin.
sonra
sen
beni
ayakkabının altına
takılan o tuvalet kağıdına
sileceksin.

"kendi gücünü aşkta arayan tüm saflara"

Gerçek Bulantısı

yine çok kötüyüm. ama şimdi yüzünden, kafamın içinde. bir sorun var. şimdi yüzünden, şimdi içinde. birazdan geçmiş olur. değişirim. ehlileşirim. bekler misin?

kalır mısın en kötü anda yanımda?

karanlık. yer kayıyor. hayır, uyuşturucu kullanmıyorum. içmiyorum. bazen. şimdi değil. ama yer kayıyor. dünya değişiyor. gözlerim, gördüklerinden korkuyor. boğuluyorum. korkuyorum. yeni doğdum. ölüyorum. beynim üşüyor. beni bulmanı istiyorum. kurtarman için yalvarıyorum.

kimse yok. yalnızlık korkunç bir ses. korkunç bir frekans. sanki beni yutacak. biliyorum. şimdi yalnızım. bu banyoda. saklanabilirim. herkesten. onlar görmüyor. onlar duymuyor. onlar etkilenmiyor. onlar, omuzlarında aynı kafa, hiç sorunsuz yaşıyor. korkuyorum. ağlıyorum. bekliyorum. beni bulmanı istiyorum. ama fırtına kötü bugün banyoda.

dışardan biri bağırıyor. "Evrim neyin var?". Uyandın mı? hala uykuda mısın?
Bilmiyorum. hayır, içmiyorum. hayır almıyorum. hayır, delirmiyorum. sanırım, ölüyorum. fırtına kötü. kulaklarımda sesi, pesi basına karışmış hışırtılı yüksek desibel. lavabo yalnız mıydı dün de bu kadar? burası morg mu? beyaz her yer. soğuk, ters dönmüş bir banyoda, yer 45 derece sağa kaymış ve tavana geçmişken ve ala franga, a la marsa dönmüşken, fırtınanın ortasında, dengeni bulmak için tuvalete yapışıp öldün mü hiç?

ne zaman patlayacak beynim? ne zaman patlayaca beynim? ne zaman pattyck bynm? hayır deli değilim.

"Anneeee!" "Doktora götür beni, yalvarırım lütfen! Ölüyorum anne. beynim beni öldürüyor anne. beynim almıyor. kalbim dayanmıyor".


Sen de ölüyorsun anne, babam da . herkes. herkes, tanıdığım bildiğim herkes ölüyor. üstelik onlar, ölümü kolaylaştırıyor. Madem ölüyoruz, neden bizi öldürüyorlar anne? nedne onları neden herkes herkesi yiyip bitiriyor? AnnE!"

Tamam diyorum. Susuyorum. Birazdan iyi olurum. Biliyorum.

Sadece düşüyorum. Sadece Gerçeğe. Sonra, tekrar dönüyorum. Kabul etmeye. Sadece hayata. İnsanlığa. beklemeye. Sırama. Gelmedi değil mi sıram daha? Yaşasın onlar öldü, ben değil! Yine.

Bu yüzden mi öldürüyorlar dersin duvar? Bu yüzden mi nefret? Ölümü, ölümle savmak mı bu yanılsamanın adı? Bu yanılsamanın adı hayat. Korkuyorum. Nefes makinemi hissetmekten, bir başka sefer. Bir başka düşüşte.


benim gerçeğim sizin için hayal. Sizin gerçeğinizin adı hayat. Beni korkutan bu yalanın adı sizin için hayat.

Hastalık mı?

Bunun adı, gerçek bulantısı!

Ama bağımlısıyım nefesten, göbekten girdilerdi de. Uslanmadı aklım gerçeğe düşüşlerde.
Her nefeste ölümden her dönüşte, istiyorum yine yaşamak!

Bunun adı, hayat takıntısı.


bunun adı, bilmiyorum neden ama deli gibi korkuyorum ölmekten.

Sepet Havası

İlgi: "her gerçek, içinde hayalleri barındırırken bana
mantıktan ve doğrulardan söz etmen ne komik!?
eski sevgilim, işte bu yüzden aşık değilim sana."

Fazla saçmalamadan konuya girmek istiyorum. tabii ki konu, kalem yerinde duran tuşlar ve gözlerim için de muamma zira direkt parmaklarıma iletiliyor aklıma düşmeden önce. buna karışmıyorum; beyinle, parmaklar arası birşey.. .

taksim'de "çarli" adında bir kuaför var. içindeki ahşap döşemeler eski ve büyük olasılıkla görünmeyenyüzleri kalorifer böcekleriyle doludur...

kalorifer böceği siteleri insan vahşetinden korunmak için ahşap gölgelerine kurulur. sonra dünyanın en güçlü ve iğrenç yumurtaları üretilir orada. yaza ve kutuplara dayanıklı, her etkide yıllarca canlılığını koruyan bu iyi sistemlenmiş yumurtalar "süpermen bebeğin" uzay yolculuğundaki gibi bir sepetle örtülüdür ve eğer evinizde de bu sepetçiklerden varsa dikkat edin, zira temizlikte size yardım eden kızınızkoltuk altında küçük bir çukulata parçası bulduğunu sanarak ağzına bu yumurta sepetini atıp "spider man"filminin kahramanına dönüşebilir!

eğer yuttuysa, sakın ona gerçeği söylemeyin...zira, kimse, "biraz önce yediğin şey böcek sepetiydi" lafını duymak istemez.

çarli'ye bir öğle arası "zaruri fön ihtiyacı"mı gidermek için uğradığımda beklediğim şeyle bulduğum şey arasında dünyalar kadar fark vardı.

aslen kaçmak istediğim, geceleri rüyalarımdan çıkartmaya uğrattığım ve bu yüzden haberleri, günlük gazeteleri ve sosyal içerikli dergileri okumamaya başladığım "gerçekler" iğrenç denilecek bir ç ı p l ak l ı k l a gözümün önünde duruyordu.

gariptir! birileri sana "homoseksüel" olduklarını söylediklerinde çook anlayışlı olur, hiç etkilenmez,üzerinde fazla düşünmezsin de açmaman gereken bir odanın kapısını açıp o garip ilişkiye tanık olduğunda... kusmak istersin ya..
ve bir anda geride kalmış bir miktar inanç ve romantizm (di mi ilpostino) de kaybolur gider. artık her erkek figüründe bir eğik gölge, bir göz süzüş, bir gizli nefretararsın. inanç, yanıtlayamadığın garip sorularla kaybolur.

gerçekler karşıma geçip oturduğunda nerdeydim? birinci dünya savaşında anzakların yanında mı? ikinci dünya savaşı mıydı yoksa bir esir kampında akşam yemeğimi hazırlamak üzere ararken bir fareyi?

gercekler karşıma geçip oturduğunda neredeydim acaba? bir kadına, bir çocuğa ve bir adama tecavüz edildiğinde... birileri başkalarının öfkelerini yok etmek için dayak yediğinde...ruhu bedenden"çalıştırılarak" ayırılan binlerce aç insan bana bakarken benim gözlerimin önünde hangi pembe film afişi, hangi bahar hormonal aşkı ve hangi deniz vardı?

nereye kadar kaçabileceğinizi bile düşünmeden yola çıktığınızda sonuna dek yanınızdayım. zira olduğunuzyerde durup "kaç-mıyy-yorum" demek de kaçmaktan farklı bir şey değildir gerçeği değiştiremiyorsanız. o halde, gidip gidebildiğiniz yere kadar yol alıp bir şeyler aramakta yarar da var. ya kalıp bulunacaklar? bu konuda da gerçeklerde olduğum kadar cahilim, işte!

ancak, gerçek, karşımda soğuk bir kış günü, beyaz ve kirli bir küvetin içinde yeni kesilmiş damardan akan "kesik, acılı ve korkak kan" gibi dururken, kusmamak için kendimi zor tutuyorum.

çabuk geçer... insan herşeye alışır ..inanın bana!

biraz önce bir bitli kadının kafasında dans etmiş bir büyük fırça, düşüncesiz ve pis bir el tarafından kafanıza doğru yaklaştırılırken, gözlerinizi kapatır "zaten dünyada gerçekten temiz olan ne var ki?" diye düşünürsünüz. biraz meraklıysanız "farklı bir deneyim yaşamanın ne zararı var ki?!" dersiniz. ama gerçek pisve bulaşıcıdır.

çarli' de paraları, yaşlı ve fazla çizikli yüzlü,güvensiz tavırlı bir kasacı kadın toplar. hep, eskiden o da mı "bu yollardan" geçmişti diye düşünürüm. şimdi, sesi sigaradan yada iyot dengesizliğinden biraz kalın ve kırçıllı, kesinlikle çirkin ve parasız. buz gibi veyalnız bir evi olduğunu düşünürsünüz ama beyoğlu sokakları, bu kısa zamana karşın, çoktan size insanlar hakkında fazla hayal kurmamayı -çünkü her zaman hayatları ve koşullarıyla sizi yanıltabileceklerini -öğretmiştir.

görmeyi bekler, umar, ancak fazla düşünmezsiniz. kulaklar önemlidir buralarda. insanlar her şeyi az ve yoruma açık olarak kulaklardan öğrenir. herkes,herşeye kulak kabartır.

gerçek dünya, çıplak, çaresiz, parlaklığı fazla açılmış çiğ bir ekran gibidir. yumuşak, pastel renkler pek bulunmaz. rahat bir söğüt dalı yoktur; ağaçlar çoktan kesilmiştir ve pistir olabildiğince. iş ve hareket vardır ama tekrarlıyan ve bezdirici biçimde. çelik, her haliyle iyi bir anlatım aracıdır. insanları sadece görmek ve her şeye bakmak gerekir, orada hayaller göremezsiniz. orada her gün başka bir gerçek öğrenilir. bazıları sevilemez bir türlü. insanlar yaşlanır ve en kötüsü duyguları bedenlerinden önceölür.

bana "neden orada yaşamadığımı" sorduklarında "siz niye ordasınız ?!" demek isterim... neden hala oradasınız?.. neden gelmiyorsunuz?.. neden dengeyi bozup değiştir miyorsunuz?..

belki birilerinin kurban olması gerekir?!


***
çarli / iç / akşamüstü - çok isli ve karanlık
derken sonunda gözlerimi açtım.. ayna çook parlak ve büyüktü. en istemediğin zaman ve yerde hep bir ayna görürsün zaten.

başımdaki öte tüyleri hissetme oyununu oynamaya başlayınca, gerçek başkalaştı.

herkesin çarli'ye bir gitmesi gerekir derim...

yanınızda bir güzel rus, o harika doğallığını bozdurup kel kuaföre, yeniden bir hayat kadını olarak doğar...solunuzda bir transeksuel (bu çok garip geldi genellikle onların kendi kuaförleri olur aslında!) 4 numara tokalan pudrasını zaten katmanlar halinde hacmi artırılmış yüzüne bininci defa sürdüğünde dişleri dikkatinizi çeker.

biraz önce, sizin saçlarınızın föne hazırlanmak üzere yıkandığı portatif küvette dişlerini fırçaladığını hatırlar yine de kusmazsınız. i

insan bir kere gerçek dünyaya düştü mü artık her şeye duyarsız ve yorumsuz kalır... ölmemek ya da kusmamak için buna mecburdur zaten.

sonra büyük bir olasılıkla adana taraflarından gelmekte olan, saçla ve kadınla milyonlarca ışık yılı ötesine ait bir ilişkiyi bile sizin yardımınız olmadan kuramayacak bir adam, kalın, beceriksiz ve çıkış saatlerini bekler elleri, hayat kadınlarından nefret eder kalbi ve rakı kokan ağzıyla kafanızın üzerinde kendi sıkıntılarına dalarken, sizde aynadan arkayı gözlersiniz..

neden böyle..? neden buradayım? niye kaldım da gitmedim? beni çeken ne?

en büyük dert, tüm bunlara alışıp sevmeye başlamaktır. hergün bir macerayla gelirsiniz. gerçek bu,kaçma!... kaçma!

***

durağan bir modda yatağımda oturmaya başlasam ve annem içeri girip "günlerdir böylesin, beni korkutma" dese,aynı cem'in annesinin ona söylediği gibi ona, "kalıp onlarla gerçek dünyada yaşamamı mı istersin?" diye sormaya hakkım var mı?..

evet, biliyorum çok şanslıyız ve onlar gibi olmayan bir hayat edinebiliriz kendimize; çok romantik yada çok paralı ve çok başka olabilir.

peki, sen onları unutabilecek misin dünyanın öbür ucuna gittiğinde? her gün, yürüdüğüm sokaklarda, geceleri rüyamdalar.. sen unutabilecek misin...aklım?

o halde, daha yukarda uçmanın ne anlamı var?

inanç! kendime ve sadece kendime yarar sağlayacak bir etkinliğe beni itecek bir inanca sahip olduğum için mi gurur duyayım? buna "güç" mü denir aslında?

sence süpermen ve betmen komik birer hikaye midir sadece? gerçekten kurtarılmaya ihtiyaç duyuyorsak? o zaman ne olacak?

sizin sandallarınız başka, öte ve iyi bir dünyaya gidiyor öyle mi, peki kaç kişi alır? evrenin sınırsız gözükmesi ama gezegenlerin, güneşin ve dünyanın ömürlerinin olması ve hayatın sınırlı olması, evrende sonsuza dek süren tek şeyin "devinim" olması ne garip di mi?

bilmediğim şey "uzayda ses dalgaları yayılır mı?"

"ses emen" makina için bize biraz "uzay" gerek,"strafor" değil. uzay ses dalgalarını iletemezse eğer o zaman bir buluş ve yeni bir silah daha yaratılmış olur. sakın, bunu yazma bunun senaryosunu ben yazacağım!

"yıllar sonra dünya..."

"insanlar, atmosferi oluşturan tüm gazları ortadan kaldırıp depolama yöntemini buldular: bu bir atmosfer serumu ve bir toz aşı haline dönüştürüldü. beş dakikada yanıt alınıyor. beş mikrogram toz karşiliği 1 kilometrekarelik bir alanı evrenin siyah-sessiz-ölüm yoğunluğuyla doldurabiliyor ve o ortamın "ambiyansını" olusturan tüm sesleri yok edebiliyoruz. merkezkaç hala geçerli ve hayat devam ediyor. ancak insanlar oksijen maskeleri içinde soluk alıyor o alanda!

derken, kötü niyetli devlet başkanları, bileşimin yoğunluğunu arttırarak insanları oksijen maskeleri olmadan "evren hücrelerinde" gürültüsüz.. tıssss sız..ve soluksuz bırakıyor...

"yeni ölüm odaları, işte, böyle doğuyor..."

..

yok, sağol kolonya istemem. ne kadar? fön ve yıkama?!

sessizbulut

km çld?

km çld?

ii
ri
mi
ş
?

şi.i.ri.mi.
kim çaldı?