Pazartesi, Temmuz 18, 2011

ikile

Bu kapıda
çaresiz,
kalabalık
boşuna bekleriz.


Tanrı, 
kadim sırrı,
insan eline
verir mi?


acı hatmetmeden 
dil şeker
bilir mi?


hediyeyse
beklentin
veya sır...


"ikile"


...yok efendim!




evrim
18 Temmuz 2011 

umrumda değil

bir ölüyü
kanla yıka .


dirilir mi?


ve dünya
artık
...






18 Temmuz 2011
evrim

Pazar, Kasım 21, 2010

svmk

sevmek suçtur
çünkü yüktür.

ve sevdiğini
sikersin...


evrim

21 Kasım 2010

Cumartesi, Eylül 25, 2010

astım

hoş geldin.
dilerim tez gidersin.


evrm

hep

haklı çıkmaktan
nefret
etmemeyi öğrendiğimden beri...
gerçek, bilgiye işlemiyor.

evrm

Perşembe, Eylül 16, 2010

bitti

önce senin
sonra benim
bu dünyayla
işimiz bitti.

evrm
sessizbulut
17 Eylül 2010
Jagatai'ın yaş günü şerefine

Çarşamba, Eylül 08, 2010

krnlksa

karanlık varsa, ışık tutmalı.
aydınlıksa, bir de kısıp bakmalı.

evrm.

Perşembe, Eylül 02, 2010

bilmiyorsun

evrenin kuralı bu;
ne istersen onu verir.
sen fark etmezsin
ne istersen ayağına gelir.


sevgi dilersen, sevgi.
paraysa para...
bir gün, aniden 
ya da gün be gün gizlice
bildiğin gibi değil

henüz çok erken
anlayamayabilirsin.

sevgi istersen sevgi.
güç istersen güç.
ölüm istersen ölüm.
yalnızlık, belki en kolay verileni.


bugün henüz erken.
belki, yarın fark edersin.


evrenin dersi de şu;
değerini bilemediklerini
elinden geri alıverir.


katlanması zor
yaşaması ağır,
anlaması iyidir.


evrm

Salı, Haziran 08, 2010

İskelet Adam

iskelet adam
rüya adam
beyaz yatak
üst köşesi
biblolarla dolu olan

çamaşır ipi
elektrik tellerinden
yatağın tepesindeki radyodan sarkan

biblo oyuncaklar
porselen tavalar, bardaklar
mavi tele asılan

boş duvarlar, boş yatak
yastık yok
sade beyaz çarşaf
ve üzerinden gülümseyen
bir iskelet adam var.

...

iskelet adam
rüya adamda
rüya odam;
iskelet adamlı.
kırbaçlı ve seksi değil benim fantazim,
tek istediğim
iskelet adama sarılmak.

"neden kahverengi soldaki kemiklerin?"
"öyle..."
"neden sağdaki beyaz?"
"gel böyle..."
"bu halde mi çıkıp geldin mezardan?"
"soru sormayı bırakıp gelsene"
"ses tellerin yok
nasıl konuşabiliyorsun benimle?"
"konuşma, sarıl sadece..."

"rüya bitince uyanacak mıyız yine birlikte?"
":)) 99"
"neden gülüyorsun çok mu komik bu hikaye?"
"birazdan korkabilirsin
ben bir iskeletim, burda benimlesin
ya ışıklar kesilirse?!.."

"sorun değil.
aydınlık ve et
en büyük gereksinimim değil.
zaten seni kendine özgülüklerin
ve kemikleşmiş yanların için sevmiştim.

eğer kalabilirsen yanımda,
ben de seninle böyle kalmayı becerebilirim.

yeter ki sen ol.

zihnine de sarılabilirim."




7 Haziran 2010
sszblt
evrim gurel

Cuma, Mayıs 28, 2010

Prrty Wmn Notu

Edward- Why are you leaving now?

Vivian - I want more. I want a fairytale.

Edward - A fairytale! Impossible Relationships.
..

Pretty Woman filminden... 1990.

Pazar, Nisan 04, 2010

bi sey

erkekler hakkında birşey söylemişti bir cadı;
"en sevdiklerini ateşe atarlar"
..
doğru.


evrim

antrakt

sakin ol.
geçicek hepsi..


3 saniyede
iner yaş
gözden çeneye


30 dakika sürebilir
durması kalbin.


sadece antrakt
o çektiğin..


sonrası
bildiğin uzay.


acı dediğin
öcü değil
kurtuluştan önceki
antrakt
sadece
...




evrim

imknsz

zor diye bir şey yoktur
imkansız vardır.


çünkü kalp vardır.
dil işlemez.




evrm

Cuma, Mart 26, 2010

Anahtar

Kötüyüm.
Şimdi…
Çok kötüyüm.

Dayanamıyorum, insana ve ışığa.
Ölmedin, kaybetmedin. Bilmiyorsun.
Ukalalık etme. Sen dostsun…
Bak, orada var, kapısı kilitli bir mağara…

Şimdi, getir o anahtarı bana ver!

Bir köprü bulsam,
ceset yıkayan,
Şişirmeden bedenleri suda saklayan,
Kalanlar üzülmesin diye…
Ama yapamam..

Şimdi, getir o anahtarı, bana ver!

Bak, masal değil..
İşte, en zor günler.
Cama vurmuş, tüm güvercinler.
Suya düştü aya bakarken
Cebimdeki tüm redifler…

Şimdi, getir şu anahtarı, bana ver.

Yüksek mesaisi az ruhlarız, başkasına
Dışımızdakini zerk etmek zor içe.
Hem değer mi ki, eğlenmek varken
Bu çabaya?!...

Şimdi, getir o anahtarı bana ver.

Belki, abes, peşkeş çekmek acını bir dosta
Sanki dilenmek gibi anlamak versin diye bir ruha
Bir akşam üstü Taksim'e 3, Beşiktaş’a 5 kala

Şimdi, getir o anahtarı bana ver.

Patlatırsa torbanı görürsün
kader senin de...
Anlarsın, örtülür mü üstü acıların
kanamamışların öğütleriyle?!
Akıyorsa kanım, damarım da,
Acım da var, kime ne?!…

Şimdi, getir şu anahtarı, bana ver.

evrim.
26 Mart 2010

Cuma, Mart 12, 2010

işin aslı

ulvi olmaya
çalışmıyorum.


eski bir kaderdi o,
gizli bir bir aşktı.



evrim
12 Mart 2010

sonsuz savaş

kendileri olmayanlar,
kendileri olanlara çok kızar.


evrim
12 Mart 2010 

Perşembe, Mart 11, 2010

ytrli b kdr

ayağımın altında
bir çıban değil hayat.

yaşıyoruz
ve paylaşıyoruz.

ve yeterli.
ve bu kdr.


evrim
11 Mart 2010

sır

keşfetmek bir emir olmasaydı
sırlar da olmazdı...


sen de, sevdiğini
sonsuza dek
kendinden
ve benden
bir sır olarak
saklayacaksın.


sakla ki, vaktinle
ölüme yittiğinde

senle kalsın.


belli ki,
sevgi aptalısın.
evrenin göbeğini
karanlık dibinle
ahmakca acıtacaksın.






evrim
11 Mart 2010

hak edene veririm

sen, ey dini kibir
almayı bilir
yermeyi bilir


dünyada milyarlarcasın
sayından aldığın gücün
ruhuma vız gelir


ben boşlukların
hiç şövalyesiyim
bil ki, benim gücüm de
dünyayı kıçıma takmamaktan
gelir..


ben, senin türlünü
kendime yakıştıramam
sen benim gibi olmayı
ölsen beceremezsin.


ve direktifin sana
saygı göstermem midir?
yani şimdi seni
seni seversem
bana bir değer mi vereceksin?


bak, gülyüzlü, ak tenli, kömür saçlı iblisim
boşuna yüzünde en sevimli hallerle
geçip karşıma oturma
boşyere bana ziyafet sofraları kurma
onları kandırdığın zehiri
bana zerk edemezsin


bil ki, ben o
benden istediğini
sadece birine
ve hak edene veririm.




ve verdim.






evrim
11 Mart 2010

kim bilir?

kızabilir miydin Gogh'a Van
geçirdiği için
bir ömrü sersefil


dur, bekle, biliyorum
"dünya çapında
bir ressamdı o"
diyeceksin.


oysa onun içinde yaşadığı
mutluluk çemberinin çapı
üçe beş metre kare kadardı.


nemli, hastalıklı
ve ıssızdı.
kimse övmedi
yaşarken onu dünya çapında
ressamlığı
ve öngörüsüyle


beş parasızdı.
üstelik deli ve aylaktı
koca dünyada
bulunacak başka şey yokmuş gibi
sadece ilahi olanı
eşitliği, renkleri ve aşkları
aradı


farklı fırça darbeleri için
heder etti günlerini,
gecelerini
yosmaları aşık sanıp
onlara yüklediği
hayallerin
peşinde harcadı.


ve ancak öldüğü gün
bir değer etti
bazı şeylerin ölüsü pahalıdır.


yok hiddetlenme
öyleyim demek istemiyorum
ama bir düşünsen
iki dakika günde
bana "serseri"
demeden önce


aklına
bir de onu getirsen?
ya da Dostoyevski'yi?


kim bilir?
belki o haldeyim
o dertteyim.


kim bilir?
belki, öyleyim.




evrim
11 Mart 2010

Salı, Mart 09, 2010

biliyorum

biliyorum
ölmedin.

2 günümüz var belki
ya da 1 hafta..
nasılsa anlayacağız
bir gün
biz de senin gibi
ne olduğunu.

biliyorum
ölmedin.

hissediyorum
soluğunu.

inanmaz anlatsam
hiçkimse.

yaşıyorsun.

sadece
biliyorum işte
bunu...

biliyorum,
ölmedin.

ölseydin.
burada olamazdım
ben de...
bu bizim sırrımız
biliyorsun
bunu.

biliyorum
ölmedin.

ama
açıklayamam.

anlatamam
onlara bunu.

biliyorum, ölmedin.
ölemezsin.
beni bırakıp burda
tek başıma
çaresiz
bu yabancısı olduğum
bir tek seni tanıdığım
dünyada
bırakıp gidemezsin.

biliyorum,
ölmedin.


hissediyorum;
görmek ve duymak
ötesi bir yerdesin
en büyük bilgidesin
kalbimle duyuyorum

varlığın kucaklıyor
ruhumu...



evrim

9 Mart 2010

bu kez...


















bak
Romeo
anlaşalım.

bir kere daha
baştan alınsın
her şey.

bilirsin ben onlar
gibi değilim;
gençliği özlemiyorum
eskiden beri.

yaşlı doğdum
genç bir bedende
yaşlı bir ruhla...
senin gibi
eskiden geliyorum.

gençleşmek
genç olmak
yeniden o karın ağrılarını
çekmek istemiyorum.

taht lazım bana
oyuncak değil.
silah iyi gider,
bir ok ve yay
ve bir ordu
sevgi için savaşan,
aptal oyuncaklar değil.

ve o zaman,
her şey yeniden başladığında
böyle olmasın
şimdiki gibi...

o zaman,
kadın haklarına
biraz daha
saygılı olalım;
bu kez geride kalan
sen ol.
ve ben öleyim.

böylesi..

böylesi
bana çok zor geldi.

inan
öyle ki
sanki
bir ay daha
buna dayanamam
gibi...

evrim
9 Mart 2010

Pazartesi, Mart 08, 2010

...

bak, anlaşalım!
sen, benim gözyaşlarıma
ve kelimelerime karışma

ben de senin beynini
söğüş yapıp
laf salatama
katmayayım.


evrim

acı çekmek mi?

ki onun bir annesi var.
başka anneler gibi
çocuklarını toprağa veren...

...

o anne oğlunu...

oğlunu yolcu ederken
bütün kuşlar ağladı...
o ise üzmemek için başkalarını
yalvarıp yakarmamak için
sessizce ağladı...

o sessiz gözyaşlarıyla
bütün mezarlık sulandı...

sen benim acımı göremezsin..

peki o annenin çektiğini
o acı deryasının içini
her an, her salise, her saat, her gün
onu sürükleyen içinde

hiç gelmeyeni beklemeyi
oğlunu toprağa gömmeyi
hoşçakal diyemeden göndermeyi
çünkü ölüm vedalaşmalara izin vermez

bilir misin?


asıl acı çekmek nedir
ben değil...

o kadın bilir.





evrim

acı mı çekiyorum?

acı mı çekiyorum. sana öyle mi göründü?

acıya düştüm.
acıyı içtim. Acıda boğuldum...
artık yaşamıyorum...


evet. aptal. acı çekiyorum.
senin kendine ve başkalarına karşı aşırı duyarlılıktan apathiye düşmüş, hissi beklemedeki var yok sanal şov dünyanda gerçekliği konusunda hiçbir fikrinizin olmadığı kadar büyük acı çekiyorum hem de... ama dünyanın acısı bu... sevdiğimi kaybetmenin değil. çünkü onu hiç kaybetmedim.


389 gün önce, bu dünyadaki tek işe yarar adamın kalbini toprağa verdim.

o kalbin, duruşunu izleyip; onun 185 güzel bedenini, yerine asla bir yenisinin konamayacağı dünyanın en özel kafasını, ellerini, dudaklarını, benzersiz şefkatini, vicdanını, adamlığını, hoşgörüsünü, nezaketini götürüp buz gibi bir morga verdim.

evet ben o acıyı iliklerime kadar içtim.

ondan kurtulamayabilirim.

bu çukurdan asla çıkamayabilirim.

ama sen dert etme..

Tengri bana bu hediyeyi(!) verdiyse
baş edebiliyormuş gibi yapabilirim...


Sizlerin huzurunu suskunlukla korumayı başarabilirim...




evrim

...

varlığını istemiyorsa,
ona yokluğunu ver.

hangisini istiyorsa
onunla gitsin.


evrim
8 Mart 2010

Pazar, Mart 07, 2010

susma zamanı -1-

afedersiniz unuttum.
en derin yaraları açar bazen
en önemsiz kelimeler...

ben çok ağladım
kendimi çok önemsedim
çok konuştum

o yüzden şimdi artık
biraz dinleme, anlama

ve susma zamanı...


evrim
7 Mart 2010

her şeye rağmen herkes gibi
susabileyim istiyorum...

Susma Zamanı -2-

afedersin unuttum.
kımıldamadan duracaktım.

öyle anlaşmıştık.
yapamadım.

sen derin
ben kırılgan.

bir kuyu olsan
içine atlanmaz.
bir kuyu olsam
içimden çıkılmaz.

düşündüm
ilk baştaydı,
ilk rüyaydı...

sessiz kalacaktım.
ve gerekirse
sensiz kalacaktım.
hazırdım
bilinmeyenle
o anlaşmayı 
çoktan
imzalamıştım.

sonra
rüyanın içine
-bilirsin o rüyaları
insanın
yarına dair
gözünü boyarlar-
gaipten
bir mesaj geldi:
"işaretimi bekle!"
bekledim.

"gitme, kal"
denedim.

sen de gitmeyip
kendinde
öylece
kalsaydın
inan,

ben de
1000 yıl
4000 yıl daha
direnecektim.

ama ben 
bir kargayım.

ve korkarım;
eskiyim
çirkinim 
iticiyim..
yeşil değil
karayım.

ve korkarım;
sesime
dayanamazsın. 

senin için
ağacın en tepesinden
aptal bir serçe gibi
yere insem
yine de uzun
kalamazsın.

her şair bunu bilir;
tüm şiirler gül'edir.
ceren oturur tahta
ve duygu sevmektir.

hayat, yaşamayı gerektirir.
bu her kulun hücrelerine
verilmiş bir emirdir.
yani şimdi onlar için kalmak
senin için sevmek
ve benim için artık

susmak zamanı.





evrim
7 Mart 2010
Sana

Çarşamba, Kasım 25, 2009

O Kadar...

alıp götürdüler seni
bilinmeyenler...

o kdr dı...

ve galip gelmez ya
hiçbir şiir yarışmasında
bu gerçek...

gittiğinle kaldı(n)(m)...
yşm bzm için işte
b kdrdı...

yaşayabildiğimiz kadar yaşadık.
yaşatılabildiğimiz kadar yaşadık.


şimdi, yine bir bayram,
kurban bayramı,
ikimiz de nefret ederiz!

ben acımdan ölüyorum
sen gerçekten öldün...

ve hepsi
b kdr dı...


Evrim, Çağatay'a...
25 Kasım 2009

Ulvi Uzuvlar

Dudaklarınla öpebilirsin beni
Ya da küfredebilirsin yüzüme.
Dişlerinle ısırabilirsin usulca, sevgiyle
Ya da parçalayabilirsin öldüresiye.
Ellerinle, tutabilirsin elimden, düşmeyeyim diye
Ya da beni
itebilirsin ölüme...

Bacakların bana doğru koşarken
İşine yarayabilir
Ya da terk ederken.
Gözlerin, ruhumu arayabilir
Ya da hatalarımı.
Kulakların, sevgimi işitebilir
Ya da gıcırtısını dişlerimin uyurken.
Beni sevebilirsin!
Ya da nefret edebilirsin kalbinle.

Ulvi uzuvlarımızın her biri
Yarar pek çok şeye.
Hissiz bir şiiri
Yargılayıp hemen, infaza gönderebilirsin şairini
Anlatamadı güzelce diye...
Ya da durup, hislerimi karartan gerçeği
Çözebilirsin de...

Ve belki bulutları üfürürsün
Tepemden
Ciğerlerin ve gücün yeterse...

Ayaklarına söyle de
Geri dönsünler.
Gitme...
Gitme deli gibi
Sevdiğimi bile bile...

Evrim Gürel
11 Eylül 2009'da yazıldı.
25 Kasım 2009'da www.borgesdefteri.blogspot.com'da yayınlandı.

Salı, Ekim 06, 2009

Melekler Sineması





Burası, bebek..
Burası, "Melekler Sineması"

Yerin tam altı..
Yerimiz ayrıldı.

Sen ve ben,
Melekler Sineması'nın
En seçkin konukları...

Perdede, bizim hikayemiz.
Filmin başında doğan,
Filmin sonunda ölen
Biziz.

Bilet geçmez,
Para işlemez burada..
Seçilmiş olman gerek..

Burası, bebek,
Burası, Melekler Sineması.
Bir gece, dört rüyası.
Bilmen için görmen..
Kabuslarla yürümen gerek..

Burası, bebek,
Burası, bizim mekanımız.
Kader kertmemizin ahiti,
Göbek bağımız..

Burası Melekler Sineması,
Sadece
Bize özel.

Bilmek için girmek,
Girmek için
Ölmek gerek.

Sen ve Ben
Bebek...

Unutma..
Sen ve Ben...

1000 yıl sonra bile..
Anımsaman gerek!



Evrim Gürel (Sessizbulut)

Çağatay ve Evrim için...
6 Ekim 2009

Cumartesi, Ekim 03, 2009

Evrim'in Rassal Şiirleri

... her şey yerli yerine.. gidecek bi gun belki.

Evrim'in Rassal Günlüğü - E.R.G

....

Perşembe, Temmuz 09, 2009

Gerçek Masal...

Bir şair...
küçükmüş
ufacıkmış..

Başka bir şaire
rastlamış
bir gün yolda yürürken.

Başka..
bambaşka bir şaire..

çok güzel,
çok saf,
çok farklı,
çok akıllı.

Biraz kendi gibi
biraz uzaylı.

Hemen dost olmuş
iki şair, hemen kaynaşmış.

"Sokak şairiyim ben
hatta şair bile değilim
çünkü müziğedir şiirim"
demiş biri.
"Ben cehalettin,
içten gelenin,
doğacın şairiyim" demiş öteki.

Çok sevdikleri halde
geçmişin şiirini, dilini,
karşılarmış
eskiyi tekrara.
Tek dertleri
bir yeni katmakmış
hayata.


Öyle ateşli
bir şiir sevdası,
öyle güçlü bir isyan
varmış ki içlerinde,
arzusu, birbirine bağlamış
gönüllerini de.

Sevmişler birbirlerinin kelimelerini
kimseye söylemeden.

Ama çatmış
kaşlarını Kader,
kükremiş, demiş:
""Heyy! Siz misiniz,
benden habersiz
cehennem bahçesine
gül eken?!"

"Ben ne dersemmm,
o olurrr! Gül derim,
gülerler. Öl, derim!
Ölürrrrlerrrr!"

"Siz kimsiniz,
isteyen kendi hayatının
dümenini kendi elinde?..
Siz kimsiniz
Kader'e karşı gelen?!?"

"Daha önceki hayatlarınızda
bin kere ayırmadım mı
ben sizi?! Tanrım,
Kader'e bu isyan neee?!"

Gürlemiş sesi göklerin içinde
Kader'in çoook derin.
Gürlemiş, kudurmuş,
sızlatıp kemiklerini
eski ölülerin..

Kuzular, koyunlar
ürkmüş sesinden,
genç taylar korkuyla
kişnemiş...ler...

"Yok"
demiş Sokak şairi.
"Yok, o kadar da değil!"
"O kadar kötü olamaz
bu Tanrı, bu Kader!
Şaka yapıyordur..
Bir yolunu
buluruz biz,
merak etme"

İyice kızmış, Kader
bu sevmek çabasına.
Şikayet etmiş onları,
GökTanrısına.

İzin vermiş Tanrı da
demiş, "Ne halleri varsa,
görsünler!"

"Ayrııııl!"
demiş
birden denizler yarılmış
depremler olmuş
aralarına
dağlar, tepeler,
ovalar
girmiş iki şairin.

İki ayrı dünyaya hapsolmuşlar.

Ayrı kalmışlar uzun bir vakit.
Ama vazgeçmemişler birbirlerinden
dayanmışlar.

Bakmış, Kader,
bunlar direniyor,
hala vazgeçmiyorlar sevmekten
gizli gizli haberleşiyorlar
topal güvercinlerle..

"Çeeek!"
demiş bu sefer.
Acıdan kıvranmaya
başlamış, ikisi de
aynı anda
iki ayrı yerde.

"Artık hiçbir şey bilmiyorum.
Çok acı çekiyorum.
Sadece, sana güvenebileceğimi
biliyorum"
demiş bir gün Sokak şairi
Cahil dostuna.

Gözlerine sular oturmuş
Cahil'in.
Ağır bir acı gelmiş,
iri bir taş koymuş koynuna.
"Ben de" diyebilmiş sadece
"Ben de, ben de"
"Burada bir hapishanedeyim.
ama kurtulabilirim.
Eğer güçlü olursan sen
eğer dayanabilirsen, beklersen beni
seni kurtarmaya gelebilirim!"

Aradan beklemek,
dayanmak ve acı dolu günler geçmiş.

Bir plan yapmışlar buluşmak için
bir tarih ve yer belirlemişler.
Sırtlarına alıp çıkınlarını
son bir çabayla yola düşmüşler.

Ama öğrenmiş kötü Kader
niyetlerini
derhal yollamış üzerlerine
"Kaza ve Hastalık"
adında iki belasını.

Birini kaza almış eline,
birini hastalık.
Başlamış bir başka büyük işkence
iki sevgiliye, iki ayrı yerde.

"Seeeç"
demiş Kader, bir gün
Azrail'e
seç birini al da
görsünler,
isyanı Kader'e!

Azrail, mecbur askeri
Kader'in
yapacak işini ama
birazcık erimiş
taştan yüreği ve
biraz zaman vermiş
son kez
iki sevgiliye.

Koşmuşlar birbirlerine
inanamadan iki şair.
çok mutlularmış,
öyle ki
tüm acıları unutacak kadar.
Mutluluktan
sohbete bile dalmışlar.

"Ne kadar da güzelsin?" demiş
Cahil, Sokak'a
"Seni çok özledim..
ama şimdi hepsi geçti.
Burdasın ya!"

"Sus!" demiş
Sokak, "Sus da, öp beni.."
"Özlemekten delirdim,
Gel, yanıma."

Derken, bir gölge yaklaşmış
arkalarından, bulundukları yere.
"Hırşşş hırşş "
yapmış karanlık bir etek.
"Cızzz cızzz" yapmış
bir kara hançer.

"Ah! demiş, Cahil,
Ah! Daha dün rüyamda gördüm
ölüm bu!? Acaba kimi almaya geldi?!"

"Beni..."
demiş Sokak usulca.
"Ama..Lütfen, korkma"

"Hayııır" diye haykırmış
Cahil.. "Hayıırr. Haksızlık bu!
Bu kadar da olmaz!"

"Keşke elimde olsa
yanında kalmak" demiş şefkatle
Sokak, "ama çok işkence yaptılar,
güçlü değilim o kadar
ve benim değil
bu karar"

"Bin yıldır benimlesin, unutma
bin yıldır. Sen benim eşimsin.
Ben senin kocan. Bin yıldır, bizi vazgeçirmek
istiyorlar sevgiden her hayatta.
Ama bak, buldum yine seni,
sen buldun yine beni..
Unutma bunu ve üzülme
yeniden buluşacağız sonraki hayatta..da"

Çok üzülmüş Ölüm, hallerine
hem de çok. Ama mecburmuş,
bu iğrenç görevi ifa etmeye.
Kader varmış tepesinde hem,
pis, kıskanç, lanet kader.
Ölüm, emir eri..

Usulca almış canını
Sokak'ın
usulca.. sevgiyle..

Ve Cahil'e demiş ki,
"Seni almaya bile
gelmeyeceğim..

sen
kendin
geleceksin
bana... "

...

İşte, böylece,
iki ayrı dünyaya
hapsetmişler
2 sevgili şairi.

Birini toprağın altından öbür dünyaya,
diğerini bu dünyadan cehenneme götürmüşler.

Ve o günden beri
ne zaman
iki şair aynı sokakta
karşılaşsa,
aynı meyhaneye gitse,
aynı masada yemek yese
iç çeker olmuş biri kadere..

Korkarak okur olmuş bir şair
ötekinin şiirini
ya çok seversem diye..


Evrim
(Çağatay'a)

Çağatay'a..

Desktopumdaki resmi büyüttüm.
Büyüttüm.
Büyüttüm.

Bi resmi, en fazla ne kadar büyütebilirsin ona en yakın olmak için?!

En yakın... Resmin içine girebilmek için en çok ne kadar?

En fazla bir resme olduğum kadar yakınım şimdi sana... İznim bu kadar.

En fazla o kadar görebiliyorum seni. Yüzünü, gözlerini. Tüm ayrıntılar, resmin görüntüsü kadar önümde... Silikleşebilir de... En fazla o kadar dokunabiliyorum.

En fazla... o kadar.. O kadar öpebiliyorum.. O kadar konuşabiliyorum.

Sen izin verdiğin halde. Ben izin verdiğim halde. Biz istediğimiz halde
A R A M I Z A
bir başkası girdi.

Kocaman bir başkası, her şeyi yaratan bir başkası.

Bir Tanrı.
Bir ölüm.
Bir güç.

Her şeyden büyük. Herkese, her şeye dur diyen... Her şeyi alt üst eden. Hayatı en güzel, en kötü yapan...
Tanrı
bizim aramıza girdi.

Seni, bir resme, beni sensizliğe mahkum etti.
Seni, ölüme, beni yaşamaya itti.

"Bir arada olamazsınız!" dedi.
"HAYIIR!!"
"Olamazsınız!.."

"Sevmek de neymiş?"

"İzin vermiyorum."

Sana ne Tanrım!?
Önünde kocaman dünya var.

Ferhat'la Şirin'den sana ne?!.. Aslı ile Kerem'den.. Çağatay ile Evrim'den... Ufacık bi mutluluk bulmuşuz iki kişi hayatımızda .. Minicik. Bizim kadar, bize kadar bişey. Öyle, kendi kendimize... Niye bok ettin!

Git, başkasıyla uğraş. Git, başkasını kanser et, git başkasının kafasını karıştır, hayatını yok et... Git...

Kendini işine konsantre et de, şu dünyaya barış falan getir.

Ölümleri durdur. Hastalıkları yok et.

Bize niye taktın ki sen 15 yıldır?

Ya harbiden, sen bize niye taktın?

Yapmadığın şey kalmadı.

Sen onu toprağın altına, beni yeryüzündeki hüznün hapishanesine kapattın.
Sanki 15 yıldır hep mutlu olmuşuz gibi..

Artık yeter.

Artık senden bıktım.

Senden bıktım artık!

Senden bıktım.

Git başımdan, bizi rahat bırak, kendine uğraşacak başkasını bul...

Bırak beni,

Hayatımın şu son günlerinde
"resmimle" baş başa kalayım...

Evrim

Pazar, Mayıs 17, 2009

Şaman

Şaman
sen
gönlümsün.

Şaman
sen
aşkımsın.

Şaman
sen
bilirsin.

Şaman,
sen
görürsün.


Şaman
sen
eşimsin.

Şaman
sen
özümsün.

Şaman
sen
sezersin.

Dünya
içindedir.


İçim
Hissindedir.



Gözün
kalbindir.

Düş'ün
deva'mdır

Yolun
sevgimdir.

Yokluğun
hasretimdir.

Azabım,
beklemek ve
özlemektir.

Dersim,
anlamaktır.

Şaman
yoldaşımsın.

Şaman,
büyümsün.



e.

(Şaman'dan Şaman'a)

yolum bu...

çekme
beni Batı'ya
yüzüm bakar
Doğu'ya
içimdeki
Asya'ya
...

...

ve özüm
kararını
verdi.

...

Sanırım

sanırım
çok zayıftık
savaşta
ve
sanırım
Dost (Tengri)
çok
kararlıydı
..

e.

Toltek Yolu

Söz, büyüdür.

güzel şeyler
söyle bana...

e.