skip to main |
skip to sidebar
bir anlam bulursam
herkesle paylaşıcam.
23 Mart 2012
Alexia Sessizbulut
başlangıç bu.
bitişten önce gelir.
biliyorsun.
22 Mart 2012
Alexia Sessizbulut
varoluşundan korkan
biri,
dünyayı kurtarmak
isteyebilirdi.
bir serapta çıkış bulan susuz çöl sakinleri gibi...
dünyayı,
kurtarmaya yelteneceğine biri,
kendine dönmeyi deneyebilirdi.
uyurken ve uyanıkken,
konuşurken ve düşlerken,
yürürken ve gülümserken
sadece
kendiyle
kalabilirdi...
idealsiz,
sakin,
hesapsız
2 saniye
kendi gibi
olabilirdi...
evrim
iyisi
birine inanmak.
kötüsü, kendine inanmak.
peşine takılmak.
peşine
takılmak.
evrim
.
insanların
uyku halleri...
uyku parmakları,
uyku ayakları,
uyku sesleri
uyku akılları...
uyku hikayeleri...
uyku yalanları...
uyku dilleri...
ayık kafayla
dünyayı çekmenin
tek tesellisi...
evrim
tek başına olmalısın.
büyümek için
böylesi makbul.
evrim
sen orada neye dönüyorsan
ben de burada ona dönüyorum.
bildiğini biliyorum.
susmandan anlıyorum...
bildiğini biliyorum.
evrim
ölüm, önce akla gelir.
ayrılık, hastalık, acı...
önce akla kendini bildi-rir.
sonra da, başa...
kafaya. kafa tasına.
dış bedendeki açık kaba mekana.
artık olanı biteni net olarak göre-bilirsin.
acı, bedende olur.
anlamak ruhta...
ruh sanki aklındaki o her şeyi bilenden bir parça
aklındaki ve evrendeki...
ışık gibi...
o orada tüm bilgi ve sevgisiyle hep durur.
sen mecbur değilsin.
ister bakar, ister geçersin.
evrim
8 Mart 2012
ne kadar doğru söylüyor görünürsem,
bil ki, o kadar yanılıyorum.
evrim
nefret izin istemezse,
sevgi de istemez.
kötülük kolay ve kendiliğindense
iyilik de öyle...
ama göremeyiz
tümünü birden,
iki yönden.
kör olmak kolaydır
göze. sadece güneş uyandırırsa
şekiller anlamlanır.
keşke göz kendiliğinden
görse...
keşke akıl, hep bilse.
evrim
rüyamda bir uzay gemisindeydim
zamanın çok ilerisinde,
her halinden belliydi.
bir kürt, bir çerkes, bir laz, bir ben.
diğerleri bugünlerde dünya meclisinde
kökenleriyle ilgili yeterli propaganda yapabilemediklerinden
onları rüyamdan omit etmiş olabilirim!
hepimiz Türkiye adına aynı uzay gemisinin
geçimsiz ve aptal mürettebatıydık önce
ve her şey, bir başka vahşi uzay gemisi
yok edici ışınlarıyla bizim Türkiye'mize
saldırınca birden değişti.
ben o sırada, uzayda balık avlıyor;
"uzay balıkları büyük oluyor,
10 kişiyi rahat doyurur biri ama tek başına
karnını sağdan sola kesemezsin"
diye dertlenip duruyordum,
kolayca tahmin edilebileceği gibi...
Birden, saldırıdan kaçan mürettebat
kamarama doldu. Kürt Feriye, sert bir dille
balığı bırak, plan yapalım dedi, birazdan saldıracaklar.
Kamaramda yalnız yakalasan, beni deşersin
sana mı güvenicem dedim, avıma sarılarak,
çerkes Ethem, elimi tuttu, hepimiz açız,
bu kez kimse yamuk yapmayacak,
köprüde uzaylılar var, uzayda bize mekan bir bu gemi,
balığını paylaşırsan, ben de sana arkanı kollayacağıma
söz veririm dedi.
rüyanın en kritik anıydı, tarih bilgime güvenebilir miydim?
Balığı aldık, ben sabitledim, Ethem ateşi yaktı,
Feriye bıçağını çıkarıp sertçe sapladı,
Ali kapıyı bekledi, Agop içini hazırladı.
Güzelce pişirdik, oturup birlikte yedik ve sonra
bu yemekten aldığımız güçle
koridora çıkıp, uzay gemimizi
yabancılardan temizledik.
Rüya işte, nasıl gerçek olabilir ki?
Bu rüya, nasıl gerçek olabilir ki?
diye düşünerek, ölebilirim...
ya da şöyle; "dost kim, düşman kim,
yabancı kim?... kim o aklındaki."
evrim
...
2 kişilik bir nöbetti işte.
insanlar, her şeyi isimlendirmeyi sever,
anlamadıklarından belki,
arkadaşlık, sevgililik, o bu şu...
oysa, bildiğin gibi,
sadece bir nöbetti.
önce sen tuttun.
sonra ben.
ve kim bilir kaç milyon kişi
kaç başka yerde?
ne uyaklar oldu, senin yokluğunda
elimde ayağımda bir bilsen
iki kıta arasına ne şiirler yazılırdı
dile gelsem!
sadece görev icabı yamuk yapmadım kimseye,
vahşilik kurallara aykırı.
bazen inadından delirir insan nöbette.
bazı geceler buz gibi seslere boğulur evren
bazen siyaha ve güneş suratına
tüm ışıklarıyla da baksa
onu hissedemediğin de olur.
yıkanıp o halden çıkmayı beceremezsin
ağır geçer çok kimi...
öncekini sen tuttun.
bilirsin işte...
hakikatin her bir insanın gözünün önünden
sıvışıp geçmesini beklemekteyim.
sanki, görevim bu.
çok keyifli ya da kötü diyemem,
sadece ıssız ve bolca apathili.
yazamam içimden her geçeni.
mesela şunu diyemem:
"bugün, bir süpermarkette
cebime uygun hesap ararken
yine bula bula rafların önünde
seni buldum."
delirebilir dünya tümden.
şimdi, anladın mı beni?
zor benim de nöbetim.
yarıştırmak istemem ama
işte, bildiğin gibi..
en zoru, reddetmeyi bilmek
önüme konan yemekleri!
sen olsan belki, benim gibi korkup kaçmaz,
tadını çıkarır ya da susup beklerdin...
ama ben öyle değilim.
gerçek bir kuzeyliyim
bildiğin gibi...
anlamsızca mutluyum,
kalbinin içinde...
nefesin orada durmuş...
bn de duruyorum
orada sonsuza dek şimdi...
sanki, seni bulmak için doğmuştum
ve sanki kurtarmak tek görevimdi.
ölümüne nöbetteydim,
ve sanki...
uyudum ve beceremedim.
bildiğin gibi....
evrim
sessizbulut