Pazartesi, Haziran 17, 2013

Sizin Tanrınız Yaşıyorsa, Bizimki Öldü! If Yours Still Alive, Our God Dead!


If you hold on to your beliefs and you say it's in God's name that you torture people, than our GOD IS DEAD!
(In the name of  Tengri "Allah" I believe)

Eğer yaptığınız işkenceler için Tanrı'yı, Allah inancınızı sebep gösteriyorsanız o halde bizim TANRIMIZ ÖLMÜŞTÜR!
(Allah'ıma, Tengri'me olan tüm inancımla) 


"Bu ülke hepimizin! tek başınıza kural koyamaz, tek başınıza sahiplenemezsiniz!"
"This country belongs to all of us, you cannot have it for yourself or rule it disregarding us!"


evrim
sessizbulut

Pazar, Haziran 16, 2013

Yağmur


Bir yağmur dileğim var. Gökyüzüne bırakıyorum. Yarın, gerçek olsun. Herkese eşit dağıtılacak özgürlük, barış, uzlaşma ve sevgi istiyorum. 

Bizim çocukluğumuzun içine; bu ülkenin sikindirik zamanlı sıkıyönetimleri, mahalleli abilerimiz sokakta birbirlerini farklı karşı anlayışları için (gavur bandrollu) vururken, her gün çokça etmişti. Ben o hiç çocuk olmayanlardanım. Bomba sesleri, cinayetler, silahlarla büyüdüm. 

Aslında çocukluk diye bir şey yoktur. Çocuksun diye bastırıldığın bir süreç vardır. Bittiği için memnunum. Bitmesi zaman aldı. 28 Mayıs 2013'de herkesle birlikte büyüdük! 

Bizi, sıkıyönetimden beri, bu ülkenin güzel karışık kültüründen uzak tutup  bebe beşiğine koyanların "yasak" "yapma, etme, gitme, deme, söyleme"lerinden .. "öyle dersek böyle yaparlar" "sindirilmiş ve korkaklıklarından" bıkmış biri olarak... yıllardır gördüğüm "aklı selim insanlar seli" rüyasının, gerçeğe dönmüş olmasından çok memnunum. Ama bu memnuniyetin, bana, hipotalamusumun verdiği ilkel bir istek karşılama güdüsü olmasını istemem. O yüzden artık herkesin evlerine dönüp, düşünmesini istiyorum. 

Aklıma gözlemlediğim ve duyumsadığım hayattan bana düşen bir not geldi: "Anlamak varsa vardır, yoksa yoktur, ortası yoktur!" "Zamanı gelmemişe gördüremez, anlamayana anlatamaz, anlamıyorsan anlatılamazsın!"

Bu 20 günde, aklım, eskiden beri takılı olduğu sorulara hala takık. Herkesin cümlelerini, tonlarını, tepkilerini ve davranışlarını gözlemliyorum. Elimden geldiğince egomu işin içinden sıyırmaya dürüst, tarafsız olmaya çalışıyorum. Herkes gibi. Lütfen, herkes kendi sonucuna tek başına ulaşsın. Birileri ve bir şeyler için yeterince kullanıldık!

"28 Mayıs ile 17 Haziran arası olanları, dilerim, dünya tarihini kalemleri ve kelamları arasında esir tutanların yönlendirilmiş sözleri ile yorumlamaya, görmeye, çözmeye kalkamazsın. "

Sanırım cidden birilerinin iddia ettiği gibi foton çağına girdik. Elimizde çok fazla olay "foto"su var. İnsanlar, her şeyi kendi gözleri ile görmeye daha yakın. Aynı ölçüde, doğru bakmazlarsa, sadece görmek istedikleri gibi görecekler. Herkesin kendi doğrusu vardır. Her göz bebeği kendi bakış açısından bakar. Ya bundan daha doğal ne var? Karşındaki sadece başka bir insan! 

Herkes her durumu farklı değerlendirir ya. Yine öyle oluyor. Bazıları, hayatı "ezberletildiği gibi" yaşar. Güvenlidir. hepimizin öyle anları, durumları vardır. Benim de, senin de (itiraf et, senin de!). Bazıları, her şeyi reddeder. Her şeyi. Bazıları, dengeyi arar. 

Bazılarında kendi hayatını, iyi ve kötüsüyle, arayıp el yordamı ile bulacak cesaret vardır. Tam 20 yıldır arkalarından küfrettiğim ve "ulan dünya tarihini okumuyor ibneler, mp3 ve poster manyağı bunlar, sevişgen armutlar" gibi tasniflerle kalıplaştırdığım 85+ kuşağından, cidden tek tek özür dilemek isterim. Ama yalnız değildiler. Yanlarında biz de vardık. 70 ve 60 sonrası, hatta ne diye işi yaşla sıkıştırıyoruz. Her yaştan herkes. 

Bu ülkede, ezber konservesi yemekten bıkmış, slogana ve öğretilere doymuş, ayrımcılıktan, sıkıyönetimden, koyun yerine konulmaktan, kullanılmaktan ve barkodlanmaktan sıkılmış, "Ben bir bireyim, benim düşüncelerim, haklarım, özgürlüklerim var, en azından anayasama göre öyle! bana da fikri danışacaksın!" diyen aklı selim her yaştan insan... ilk kez, plansızca bir araya geldi. Lütfen bu planın ardında, Tengri'den başka birini aramayın. Sokaklara dökülen  "özgür irade beyanımız" plansız bir dışavurumdan ibarettir. Ne de olsa,  bahar gelmişti ve yaptıklarınız yıllardır siz ve sizden öncesinden beri canımıza tak etmişti! Siz bizim, sanatçılarımızı, fikir liderlerimizi, yazarlarımızı, askerlerimizi, inandığımız her şeyi yakıp yıkmak için bir süredir çok fazla plancı davrandınız.

Birileri, içlerinden geldiği gibi davrandı ve içlerinden geleni cidden sadece bu amaçla söyledi. 50 kişi, Taksim Gezi Parkında kesilen ağaçlara (ki aylardır haberlerini takip ediyorduk, parkın oradan kaldırılması istendiği ile ilgili anlık bir şey değil! Orası bizim "balkonumuz, nefes köşemiz, es'imiz kardeşim!) cidden kalpten tepki koymak istedi. 

Kim derdi ki, polis insanlar (onlar aslında insan ama görevleri gereği unutturuluyorlar, ki bu saçma bir durum), politikacı insanlar (onlar da aslında insan ama görevleri gereği yozlaşıyorlar, ki bu saçma bir durum) birlikte, bizim seçimle kendilerine (kesinlikle ben vermedim) verdiğimizi söyledikleri (insanlarca yazılmış cümleleri hukuk denen birlikte yaşamı düzenleyen kurallar vesaire, bak hepsi iyiye evrilebilir şeyler, hepsini biz yaptık, yaptığımız ve taptığımız ve uğruna birbirimizi deştiğimiz putlar, görüyor musun?) hak ile Gezi Parkını, doğayı, özgürlükleri, özgür irade ve kentlilik bilincini savunan (son döneme hızla pata küte çıkartılan kanunlar, yasaklar, zamlar, saldırılara gösterilen tepkisizlik, oldubittiye getirilenler eklenince) minik bir gruba insanlık dışı bir şekilde saldırır? Ama saldırdılar! Gelip insanlar, gitmiyor diye, öldürücü silahlarla (gaz) insanlara karafatma muamelesi yaptılar?

Niye, 2013 yılında, başka yolu yok muydu? 

Her bardağın bir taşma anı ve dolma kapasitesi vardır. Bu topluluklar için de geçerlidir.  Politikacılarımız, Geziye minik bir ziyareti çok görmeyip, kendi insanları ile 5 dakikalık bir sohbet edip, sonraki günlerde çıkan mahkeme kararı gereğince de, "Tamam, burası park kalsın! Zaten her yeri betonlaşmış Taksim'in yeşil alana ihtiyacı var!" deselerdi (içlerinden de biz zaten sattığımız memleket alanlarından yediğimiz paralara doyduk!, diye geçirselerdi) bunların hiçbiri olmayabilirdi.

Özetle, birileri, basit bir özgürlük isteği karşısında şiddet yerine iletişime başvursaydı, bu iş çözülürdü. Yıllarca, iş kendilerine gelince, özgürlük arayışlarını ve anlayışlarını dillerden düşürmeyenlerden söz ediyorum. 

Bu noktada "." durmak istiyorum. 

İnsanların, artık evlerine çekilip, ellerini başları arasında alıp düşünmesi gereken şeyler var:
- Kim? Neyi? Nerede? Neden? Nasıl yaptı? Kim gördü? Ne dedi?

Herkes aynı cümleleri kurar. 
Farklı niyetlerle.

İnsanlar arasındaki fark; neyi neden yaptıkları ve bunu bilişleri ile ilgilidir.

Bir grup insan, kendinin dünyaya diğerlerini "yönetmek, yönlendirmek ya da kurtarmak, yok etmek" gibi amaçlarla geldiğine inanır. Benim için hangisi olduğu fark etmiyor. Sonuç olarak hepsinin tek bir ortak noktası var; kendilerinden başka birinin varlığı üzerinde o ya da bu niyetle hüküm sürmek istiyorlar.

Özgürleşmek isteyen insanın, bu insanlar tarafından kurtarılmaya, yok edilmeye, kullanılmaya ihtiyacı yoktur. 

Özgür olan birey, bir takıma, gruba, partiye, güce ait olmak zorunda değil. Biz kendi omuzlarımız üzerindeki başı kendimiz kullanabiliriz. Biz nerede oturacağımıza, neyi sevip sevmeyeceğimize kendimiz karar veririz. ve bunu başkalarına açıklamak zorunda değiliz. Ve siz bizim yaşam alanlarımızı, sırf oy aldınız diye tepemize gelip, biz size satılmışız, sizin köleleriniz olmuşuz gibi değiştiremezsiniz....

Ve birileri, araya girip, bizim ve sizin aranızda, ara buluculuk da yapamaz. Çünkü biz hepimiz bu dünyada kendi bünyemiz, varlığımız, beynimiz ile bulunuyoruz. Hepimizin kendi irademiz var. Sizin kelimelerinize ve liderliğinize de ihtiyacımız yok. 

Biz ancak, kendi sivilleşme ve hayati ihtiyaçlarımız için birer grup oluruz. Bunu kullanmaya da hakkınız yok. Biz sizin, ego tatmin süreçlerinizin kölesi ya da egonuzun tatbik araçları değiliz. 

Yani sizi, başka bir görüşten olduğunuz için değil (siz bu davranış biçimini solcu, sağcı, devrimci olarak da gösterseniz fark etmezdi) bizi köleleştirmeye ve kullanmaya çalıştığınız için sizle anlaşamadığımızı söylüyoruz.

Ve siz, bizi anlamak istemiyorsunuz. 

Sizin parmağınızda, bir yüzük var. 

Yüzük, herkesin parmağında olabilir. Sizler, o yüzüğün peşinde, kendinizi kaybederken, biz yüzüksüzler, hayatı tüm basit ve sıradan, doğal hali ile, kendimiz gibi yaşamak istiyoruz.

Lütfen birileri bize bir şey öğretmekten artık vazgeçsin.

Lütfen, iletişime geçin.

Kazanmak istiyorsanız, şu temel fizik formülünü ya da matematiği hatırlayın. İki cismin birbirine geçebilmesi ya da ortak bir alanı paylaşabilmesi için ikisinin de kendi bünyesinden ya da kapladığı alandan ödün vermesi gerekir. Fikirler için de süreç aynı şekilde işler.

Kendinizden vermeden, karşı taraftan alamazsınız. 
Vermeden, alamazsınız.  

Birilerini anlamak ile ilgili süreç de aynıdır.
Dinlemeden, anlatamazsınız. Dinlemeden anlayamazsınız. Anlatmadan anlaşılamazsınız. Dinlemeleri, dinlemeniz, anlatmanız, anlatmaları gerek. 

Sanırım, Ekim'in sorusunun yanıtı da budur (Bu insanları kazanamaz mıyız? demişti Twitter'da). Dünyada birinin tek başına başka birini kazandığı "tek bir vaka" örneği yoktur. İletişimde, sosyal paylaşımda, kazanım ve kaybediş daima karşılıklıdır. Çünkü iletişim varlığı ve tanımı gereği (ve anlaşılmak) karşılıklı olagelen bir şeydir. tek taraflı olan şeye, iletişim denmez. Mesaj bildirimi denir. Duvara mesaj atışı ya da Mesaj Squash!

Kazanmak için, ciddi bir kaybetme sürecine ihtiyaç var. Ezberletilmiş algılar ve karşılıklı oluşmuş ön yargılardan. herkes birbirine Gezi Parkındaki ağaçlar ve hayvanlar muamelesi yaparsa belki olur!

Ama sanırım, hepimiz birbirimizi biber gazı sanıyor,
birbirimize sadece biber gazı sıkıyoruz!

İlk gazı başbakan sıktı!

İnsanlar, özgür iradelerini açıklamak istedikleri için, şiddete başvurmadıkları halde, kendi memleketlerinde, öldürüldüler ve şiddet gördüler. emri, onları yıllardır "özgürlük" isteklerinin takipçisi olduğunu duyuran biri yaptı! 

Ardından, meetinge, miting ile karşılık verdirerek, sanki sokaktakiler AKP karşıtı imiş tablosu çizilmeye çalışıldı. Hayır, biz sadece siz yöneticilerin görüşüne, davranışına karşıyız. Siz bir sol parti de olsanız fark etmezdi! 

Konu sizin yaklaşımınız ve sadece sizden yana olan bakışınız ile ilgili... Siz, seçmenlerinizi öne sürerek, bizi birbirimize düşürüp sonra da buna diş mihrak süsü veremezsiniz. Seçmenlerinizden bir kısmının, sualsiz bağlılığına güveniyorsanız, her karanlığın bir sabahı vardır. Eski bir şaman atasözüdür. 

Ağaçların ahı tutar. Doğa, yaptıklarınızın karşılığını verir. Her gecenin bir sabahı vardır ve ne ekerseniz onu biçersiniz!

Yağmur yağdı. Yarın, herkesin zihni, barış, uzlaşma ve ışık dolsun. 
Uyanışınız, sakin ve sonsuz olsun. 


evrim
sessizbulut
17 Haziran 2013


Vaka çözümlemesi notu "Böyle geldi böyle gider" diye bir şey yoktur. 

Pazartesi, Haziran 03, 2013

Devrime olan inancım

devrimi sana hep başka anlattılar değil mi? 

devrim yıkmak ve karşı olmak, düşman edinmek değildir. 

devrim aslında tek başına yapabileceğin çok basit ve sevgi dolu bir şeydir.
anlaşmaktır, iyi niyetli, sevgi dolu, barışçıl, insancıl olmaktır. 

"ben devrimciyim, sen kimsin?" "ben hayatımı ve hayatını devrim için kana bulayacağım, kurban edeceğim"  değil, "iyiye evrilmektir" devrim.
İlle de silahlanman, ülke yıkman, adam öldürmen gerekmez.

sadece düşünebilir ve istediğin şeye kendi başına dönüşebilirsin.

köşesinde otururken seni devrim için kana bulamak isteyenleri bir de bu kulakla dinler ve kendi kararını verirsin...

benim için devrim, dilediğim gibi düşünmek ve yaşamak özgürlüğüne (başkalarına zarar vermeden) sahip olmak demektir.


benim için devrim, tarihi, kitapları, dini, kendi aklımla okumaktır. 

senin için devrim, sensin. 


sessizbulut / evrim


Cumartesi, Haziran 01, 2013

Her şeyin hikâyesi, The story of eveything

Ağaçlarla başladı...               It has all begun with the Trees
Politika ile değil...                 Not with the politics
Biri zulmederken...               When one torturing
Diğeri "barış ve sevgi" derken...  Other asking for love and peace...

İşte buydu, her şeyin hikâyesi... This was the story of everything!
Hayatta.....                                In life   
Her zaman her şeyi bastırıp, ezemezsin.... You cannot constantly stop and tyrannize everything.




hiç kaşılaşmadığım, tanımadığım ama aynı ruhu ve kalbi paylaştığım iki insan. 
two people I have never seen and know but I am carrying the same soul and heart in, with.
(the second part of her story is here - o hikayenin devamı burada... http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23670661.asp)


http://www.medyafaresi.com/fotogaleri/taksim-olaylari_2906_47062.html linkinden ve başka linklerden Twitter'dan (special thanks to JACK DORSEY) alınmıştır. 


sessizbulut / evrim
1 Haziran 2013