Perşembe, Eylül 07, 2006

Uyanış

Javid Moghaddas ve ARGOS a

2 yıl önceydi..
o gün uyumuştum. bugün uyanmışım.
şimdi bakıyorum. ne kadar uzun uykuda kalmışım?

en son karşılaştığımızda bir kıyıda, kaybolanların peşinden bakıyordum. hislerim gibi sessiz ve kimliksizdiler. insan sesleri duydum sonra, tüm kendi kendime konuşmalarım kanonlandı. kumsalın üzerine gökyüzünden düşen yabancı kollar bana sıkıca sarılmışlar ve biraz korkutmuşlardı çünkü insan en korkunç yaratığıdır doğanın...

paranoyak bir korkuyla kaçmışım. ayağım o sırada bir kayaya takılmış olmalı, rüya kıyılarının unutturucu güzelliklerinden fışkıran kayaları diyorum. uyuyakalmışım korkudan kaçışta.. uzun bir ayrılıktı aramızdaki hayatla. gördüğüm tüm gerçeklikler belki de rüya. şimdi uyurken pelteleşmiş vücudumu, dinlemediği emirlere alıştırmaya, ayağa kalkmaya, olmazsa sürünerek, sizinle karşılaştığımız kumluğa geri götürmeye çalışıyorum. oraya bir varırsam, gökyüzünden düştükten sonra, boş kalan kollarınızı tek tek toplayıp konuşacağım. merhaba diyeceğim, bildik bir lisanla. merhaba..

hiç ilaç içmemişler de merak ederler, hayat gerçek mi? çok saçma, çok garip çok anlamsız değil mi? ölen, öldürülen, alınan paylar?

birilerinin yarınla bizden güçlü bağlantıları olmalı kana bu kadar susamak için..

hiç emin olmadığım gerçekliğinde hayatın, bir kimsesiz kıyıda aniden uyanışım, belki de ...

kelimeleri ve beyinleri şefkatle kucaklayanlara teşekkür etmek, yasak mı? değilse bunu yapabilmek isterdim.

sizce var oluş.. yok oluştan daha mı gerçek
sizce var oluş..yok oluştan daha mı kalabalık?

-17. Temmuz 2005-

ne ben Tanrıyım, ne sen Azrail!

Ne ben Tanrıyım!
Ne sen Azrail!

Kızmışsın bana, en büyük filozoflar

Dediğim için peygamberlere.
Zekiler, de dedim.
Öyle değil mi?

Kendi gözlerim, kendi kafam

İle buldum yolumu
Beni rahatlatan bu.

Zorluyorsun, inanmam için sana!
İnanır mısın sen benim rüyalarıma?
Kendi dünyamı yarattım demedim
Ama yazdım kendi kitabımı, doğru.

Çünkü Tanrım benim içimde.
Başka türlüsü mümkün mü sence?

İstersen bi daha düşünelim.
İnanmak, kabul etmek
Senden önce söylenenlere
Senin yolun.
Benim ki
Düşünmek, sormak
Her defasında yeniden, yine.

Çünkü yok bilen aramızda
Emin olamayız asla
Ve şeytanın kim olduğu
Nerden belli?

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Peygamber.

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Azrail.

Ne ben Tanrıyım,
Ne sen Cebrail.

Ne ben Tanrıyım
Ne sen kulusun şeytanın
Diline uyasın.

Bak, bizim
Varlığımız
Yokluğumuz
Nedenimiz
Sonumuz
BİR
!

Ne insanı,
Ne düşünceyi
Ne ruhu
Öldürmek
Bizim
dir.

Bir daha öldüreceksen birini
Yalnız olduğumuzu
Aciz olduğumuzu
Küçük olduğumuzu
Kul olduğumuzu
Ve asla bilemeyeceğimizi
Bil.

Sen
Ne Tanrısın
Ne Şeytan
Ne
Azrail!

HAYIR

burada, alışkanlıklarınızı, derli topluluklarınızı, temizliklerinizi, noktalarınızı virgüllerinizi, imla kurallarınızı, trafik kurallarınızı, hukuk kurallarınızı, etik kurallarınızı ARAMAYIN!

Sokaktan toplanmış kelimeler bunlar. Bir sokak şairinin öykü düşleri değil, çapakları batan gözlerine. O benim. sen değilim. senim. ben değilsin. bensin. biziz. biz ne anlarız di mi bunlardan?

sizi sevmek istemiyorum. al işte, yine noktadan sonra cümleye küçük harfle başlıyorum. sizin kurallarınızı tanımıyorum. ben koymadım ki onları! sormadı ki bana kimse?! şimdi de ben size sormuyorum. sizden izin almıyorum. sizi sevmiyorum. kimseyi sevmiyorum. sizi istemiyorum. yalnız kalmak, yalnız kalmak, yalnız.. kalmak. susmak istiyorum. susmak istemiyorum. kocaman evetlerinize, koca gülüşlerinize, davetlerinize, kocaman bir hayır! NEGATİF. kocaman bir dur işareti...

demek, yalanmış "başlık", insanmış bu da.. gezegenler arası buluşma noktasıymış? delirmiş olmalı. nasıl bir buluşma?

büyük adamlar, küçük çocukları ezerken, büyük amcalar, küçük ülkeleri deşerken, nasıl bir buluşma? nasıl bir barış? nasıl bir gelecek? siz hala çocuk doğurmaya devam edin! ben delireyim. herkes herşey normal desin. doğuyoruz ya! al bu da ünlem! ne oldu? doğmuyor muyuz? ölüyoruz ya? ne oldu, ölmüyor muyuz? kararları biz mi veriyoruz?

biz, ruyalarımızı bile secemiyoruz.

biz, sen ve ben, siz ve biz, en adi, en alcak, en basit, en gudumlu olmanın, en ölümlü en aciz olmanin 24 saat 7 gun 12 ay kompleksini yaşıyoruz. biz o komplekslerle şişip şişip patlıyoruz! bu baskılarla..dağılıyoruz.

ne oldu, rahatsız mı bu koltuk? ben canım, her gün burada oturuyorum.

hayır almıyorum. arkası içten pazarlık dolu evetlerinizi, davetlerinizi kabul etmiyorum.

ne olursan ol, gel'i istiyorum. soyunup gelin diyorum. açık olun istiyorum. sakin olun, yeter. delirttiniz diyorum. öldürmeyin. ölüyoruz zaten. bağırmayın, bıktırdınız, yıktınız zaten. çocukluğumu istiyorum. dayaklarınızı vereyim, korkularımı vereyim. aldıklarınızı vereyim geri. zamanı istiyorum. sevinci istiyorum. inanci istiyorum. Allah'ın belası güveni istiyorum.

Boşuna aramayın. sokak cümleleri bunlar. edepsiz, sizin kurallarınızı tanımayan. sizin noktanızı, virgülünüzü takmayan. ünleminizde sakin, tırnağınızda kopan. başkayız, beni aranıza katmayın. Allah hepimizi belası versin biz insan-soyu.

boşuna aramayın insanlık öldü.

s..insizin silahlarınız... sizin hayırlarınız..., sizin evetleriniz.... sizin kur-al larınızı ... sizi...n..

uzak durun benden, bulaşmayın!


Söylediğim Her şey Yalan Olsa!

SÖYLEDİĞİM HER ŞEY YALAN OLSA
NE OLUR? ÖLMEYECEK MİSİN YİNE
GÖZLERİMDE!
SEN
EN ACİZ
BENDE
ARAYAN
KİMLİĞİNİ
SEN
EN ACİZ
EZBERLER
TARİHİ.
SEN
EN TAKLİT
RUHLU GÜNLERİN
İLAHİSİ
SEN..
AŞK GİTTİĞİNDE
SEN
BÜYÜYECEKSİN.
ÖLDÜĞÜNDE BİLECEKSİN.
ŞİMDİ DEFOLUP GİDECEKSİN.
BUGÜN KÖTÜYÜM.
VE
Y arın
yine
g e le ceksin..
bugun kötüyüz biz
boşluk-ben-dünya-dışardakiler
ötekiler-herkesler
yarın
tüm yıkılmalarını alıp yine geleceksin
ÇÜNKÜ SEN GELECEKSİN!
yıkılarak
öğreneceksin.
ölerek büyüyeceksin.
öldüğünde bileceksin.
sonra
sen
beni
ayakkabının altına
takılan o tuvalet kağıdına
sileceksin.

"kendi gücünü aşkta arayan tüm saflara"

Gerçek Bulantısı

yine çok kötüyüm. ama şimdi yüzünden, kafamın içinde. bir sorun var. şimdi yüzünden, şimdi içinde. birazdan geçmiş olur. değişirim. ehlileşirim. bekler misin?

kalır mısın en kötü anda yanımda?

karanlık. yer kayıyor. hayır, uyuşturucu kullanmıyorum. içmiyorum. bazen. şimdi değil. ama yer kayıyor. dünya değişiyor. gözlerim, gördüklerinden korkuyor. boğuluyorum. korkuyorum. yeni doğdum. ölüyorum. beynim üşüyor. beni bulmanı istiyorum. kurtarman için yalvarıyorum.

kimse yok. yalnızlık korkunç bir ses. korkunç bir frekans. sanki beni yutacak. biliyorum. şimdi yalnızım. bu banyoda. saklanabilirim. herkesten. onlar görmüyor. onlar duymuyor. onlar etkilenmiyor. onlar, omuzlarında aynı kafa, hiç sorunsuz yaşıyor. korkuyorum. ağlıyorum. bekliyorum. beni bulmanı istiyorum. ama fırtına kötü bugün banyoda.

dışardan biri bağırıyor. "Evrim neyin var?". Uyandın mı? hala uykuda mısın?
Bilmiyorum. hayır, içmiyorum. hayır almıyorum. hayır, delirmiyorum. sanırım, ölüyorum. fırtına kötü. kulaklarımda sesi, pesi basına karışmış hışırtılı yüksek desibel. lavabo yalnız mıydı dün de bu kadar? burası morg mu? beyaz her yer. soğuk, ters dönmüş bir banyoda, yer 45 derece sağa kaymış ve tavana geçmişken ve ala franga, a la marsa dönmüşken, fırtınanın ortasında, dengeni bulmak için tuvalete yapışıp öldün mü hiç?

ne zaman patlayacak beynim? ne zaman patlayaca beynim? ne zaman pattyck bynm? hayır deli değilim.

"Anneeee!" "Doktora götür beni, yalvarırım lütfen! Ölüyorum anne. beynim beni öldürüyor anne. beynim almıyor. kalbim dayanmıyor".


Sen de ölüyorsun anne, babam da . herkes. herkes, tanıdığım bildiğim herkes ölüyor. üstelik onlar, ölümü kolaylaştırıyor. Madem ölüyoruz, neden bizi öldürüyorlar anne? nedne onları neden herkes herkesi yiyip bitiriyor? AnnE!"

Tamam diyorum. Susuyorum. Birazdan iyi olurum. Biliyorum.

Sadece düşüyorum. Sadece Gerçeğe. Sonra, tekrar dönüyorum. Kabul etmeye. Sadece hayata. İnsanlığa. beklemeye. Sırama. Gelmedi değil mi sıram daha? Yaşasın onlar öldü, ben değil! Yine.

Bu yüzden mi öldürüyorlar dersin duvar? Bu yüzden mi nefret? Ölümü, ölümle savmak mı bu yanılsamanın adı? Bu yanılsamanın adı hayat. Korkuyorum. Nefes makinemi hissetmekten, bir başka sefer. Bir başka düşüşte.


benim gerçeğim sizin için hayal. Sizin gerçeğinizin adı hayat. Beni korkutan bu yalanın adı sizin için hayat.

Hastalık mı?

Bunun adı, gerçek bulantısı!

Ama bağımlısıyım nefesten, göbekten girdilerdi de. Uslanmadı aklım gerçeğe düşüşlerde.
Her nefeste ölümden her dönüşte, istiyorum yine yaşamak!

Bunun adı, hayat takıntısı.


bunun adı, bilmiyorum neden ama deli gibi korkuyorum ölmekten.

Sepet Havası

İlgi: "her gerçek, içinde hayalleri barındırırken bana
mantıktan ve doğrulardan söz etmen ne komik!?
eski sevgilim, işte bu yüzden aşık değilim sana."

Fazla saçmalamadan konuya girmek istiyorum. tabii ki konu, kalem yerinde duran tuşlar ve gözlerim için de muamma zira direkt parmaklarıma iletiliyor aklıma düşmeden önce. buna karışmıyorum; beyinle, parmaklar arası birşey.. .

taksim'de "çarli" adında bir kuaför var. içindeki ahşap döşemeler eski ve büyük olasılıkla görünmeyenyüzleri kalorifer böcekleriyle doludur...

kalorifer böceği siteleri insan vahşetinden korunmak için ahşap gölgelerine kurulur. sonra dünyanın en güçlü ve iğrenç yumurtaları üretilir orada. yaza ve kutuplara dayanıklı, her etkide yıllarca canlılığını koruyan bu iyi sistemlenmiş yumurtalar "süpermen bebeğin" uzay yolculuğundaki gibi bir sepetle örtülüdür ve eğer evinizde de bu sepetçiklerden varsa dikkat edin, zira temizlikte size yardım eden kızınızkoltuk altında küçük bir çukulata parçası bulduğunu sanarak ağzına bu yumurta sepetini atıp "spider man"filminin kahramanına dönüşebilir!

eğer yuttuysa, sakın ona gerçeği söylemeyin...zira, kimse, "biraz önce yediğin şey böcek sepetiydi" lafını duymak istemez.

çarli'ye bir öğle arası "zaruri fön ihtiyacı"mı gidermek için uğradığımda beklediğim şeyle bulduğum şey arasında dünyalar kadar fark vardı.

aslen kaçmak istediğim, geceleri rüyalarımdan çıkartmaya uğrattığım ve bu yüzden haberleri, günlük gazeteleri ve sosyal içerikli dergileri okumamaya başladığım "gerçekler" iğrenç denilecek bir ç ı p l ak l ı k l a gözümün önünde duruyordu.

gariptir! birileri sana "homoseksüel" olduklarını söylediklerinde çook anlayışlı olur, hiç etkilenmez,üzerinde fazla düşünmezsin de açmaman gereken bir odanın kapısını açıp o garip ilişkiye tanık olduğunda... kusmak istersin ya..
ve bir anda geride kalmış bir miktar inanç ve romantizm (di mi ilpostino) de kaybolur gider. artık her erkek figüründe bir eğik gölge, bir göz süzüş, bir gizli nefretararsın. inanç, yanıtlayamadığın garip sorularla kaybolur.

gerçekler karşıma geçip oturduğunda nerdeydim? birinci dünya savaşında anzakların yanında mı? ikinci dünya savaşı mıydı yoksa bir esir kampında akşam yemeğimi hazırlamak üzere ararken bir fareyi?

gercekler karşıma geçip oturduğunda neredeydim acaba? bir kadına, bir çocuğa ve bir adama tecavüz edildiğinde... birileri başkalarının öfkelerini yok etmek için dayak yediğinde...ruhu bedenden"çalıştırılarak" ayırılan binlerce aç insan bana bakarken benim gözlerimin önünde hangi pembe film afişi, hangi bahar hormonal aşkı ve hangi deniz vardı?

nereye kadar kaçabileceğinizi bile düşünmeden yola çıktığınızda sonuna dek yanınızdayım. zira olduğunuzyerde durup "kaç-mıyy-yorum" demek de kaçmaktan farklı bir şey değildir gerçeği değiştiremiyorsanız. o halde, gidip gidebildiğiniz yere kadar yol alıp bir şeyler aramakta yarar da var. ya kalıp bulunacaklar? bu konuda da gerçeklerde olduğum kadar cahilim, işte!

ancak, gerçek, karşımda soğuk bir kış günü, beyaz ve kirli bir küvetin içinde yeni kesilmiş damardan akan "kesik, acılı ve korkak kan" gibi dururken, kusmamak için kendimi zor tutuyorum.

çabuk geçer... insan herşeye alışır ..inanın bana!

biraz önce bir bitli kadının kafasında dans etmiş bir büyük fırça, düşüncesiz ve pis bir el tarafından kafanıza doğru yaklaştırılırken, gözlerinizi kapatır "zaten dünyada gerçekten temiz olan ne var ki?" diye düşünürsünüz. biraz meraklıysanız "farklı bir deneyim yaşamanın ne zararı var ki?!" dersiniz. ama gerçek pisve bulaşıcıdır.

çarli' de paraları, yaşlı ve fazla çizikli yüzlü,güvensiz tavırlı bir kasacı kadın toplar. hep, eskiden o da mı "bu yollardan" geçmişti diye düşünürüm. şimdi, sesi sigaradan yada iyot dengesizliğinden biraz kalın ve kırçıllı, kesinlikle çirkin ve parasız. buz gibi veyalnız bir evi olduğunu düşünürsünüz ama beyoğlu sokakları, bu kısa zamana karşın, çoktan size insanlar hakkında fazla hayal kurmamayı -çünkü her zaman hayatları ve koşullarıyla sizi yanıltabileceklerini -öğretmiştir.

görmeyi bekler, umar, ancak fazla düşünmezsiniz. kulaklar önemlidir buralarda. insanlar her şeyi az ve yoruma açık olarak kulaklardan öğrenir. herkes,herşeye kulak kabartır.

gerçek dünya, çıplak, çaresiz, parlaklığı fazla açılmış çiğ bir ekran gibidir. yumuşak, pastel renkler pek bulunmaz. rahat bir söğüt dalı yoktur; ağaçlar çoktan kesilmiştir ve pistir olabildiğince. iş ve hareket vardır ama tekrarlıyan ve bezdirici biçimde. çelik, her haliyle iyi bir anlatım aracıdır. insanları sadece görmek ve her şeye bakmak gerekir, orada hayaller göremezsiniz. orada her gün başka bir gerçek öğrenilir. bazıları sevilemez bir türlü. insanlar yaşlanır ve en kötüsü duyguları bedenlerinden önceölür.

bana "neden orada yaşamadığımı" sorduklarında "siz niye ordasınız ?!" demek isterim... neden hala oradasınız?.. neden gelmiyorsunuz?.. neden dengeyi bozup değiştir miyorsunuz?..

belki birilerinin kurban olması gerekir?!


***
çarli / iç / akşamüstü - çok isli ve karanlık
derken sonunda gözlerimi açtım.. ayna çook parlak ve büyüktü. en istemediğin zaman ve yerde hep bir ayna görürsün zaten.

başımdaki öte tüyleri hissetme oyununu oynamaya başlayınca, gerçek başkalaştı.

herkesin çarli'ye bir gitmesi gerekir derim...

yanınızda bir güzel rus, o harika doğallığını bozdurup kel kuaföre, yeniden bir hayat kadını olarak doğar...solunuzda bir transeksuel (bu çok garip geldi genellikle onların kendi kuaförleri olur aslında!) 4 numara tokalan pudrasını zaten katmanlar halinde hacmi artırılmış yüzüne bininci defa sürdüğünde dişleri dikkatinizi çeker.

biraz önce, sizin saçlarınızın föne hazırlanmak üzere yıkandığı portatif küvette dişlerini fırçaladığını hatırlar yine de kusmazsınız. i

insan bir kere gerçek dünyaya düştü mü artık her şeye duyarsız ve yorumsuz kalır... ölmemek ya da kusmamak için buna mecburdur zaten.

sonra büyük bir olasılıkla adana taraflarından gelmekte olan, saçla ve kadınla milyonlarca ışık yılı ötesine ait bir ilişkiyi bile sizin yardımınız olmadan kuramayacak bir adam, kalın, beceriksiz ve çıkış saatlerini bekler elleri, hayat kadınlarından nefret eder kalbi ve rakı kokan ağzıyla kafanızın üzerinde kendi sıkıntılarına dalarken, sizde aynadan arkayı gözlersiniz..

neden böyle..? neden buradayım? niye kaldım da gitmedim? beni çeken ne?

en büyük dert, tüm bunlara alışıp sevmeye başlamaktır. hergün bir macerayla gelirsiniz. gerçek bu,kaçma!... kaçma!

***

durağan bir modda yatağımda oturmaya başlasam ve annem içeri girip "günlerdir böylesin, beni korkutma" dese,aynı cem'in annesinin ona söylediği gibi ona, "kalıp onlarla gerçek dünyada yaşamamı mı istersin?" diye sormaya hakkım var mı?..

evet, biliyorum çok şanslıyız ve onlar gibi olmayan bir hayat edinebiliriz kendimize; çok romantik yada çok paralı ve çok başka olabilir.

peki, sen onları unutabilecek misin dünyanın öbür ucuna gittiğinde? her gün, yürüdüğüm sokaklarda, geceleri rüyamdalar.. sen unutabilecek misin...aklım?

o halde, daha yukarda uçmanın ne anlamı var?

inanç! kendime ve sadece kendime yarar sağlayacak bir etkinliğe beni itecek bir inanca sahip olduğum için mi gurur duyayım? buna "güç" mü denir aslında?

sence süpermen ve betmen komik birer hikaye midir sadece? gerçekten kurtarılmaya ihtiyaç duyuyorsak? o zaman ne olacak?

sizin sandallarınız başka, öte ve iyi bir dünyaya gidiyor öyle mi, peki kaç kişi alır? evrenin sınırsız gözükmesi ama gezegenlerin, güneşin ve dünyanın ömürlerinin olması ve hayatın sınırlı olması, evrende sonsuza dek süren tek şeyin "devinim" olması ne garip di mi?

bilmediğim şey "uzayda ses dalgaları yayılır mı?"

"ses emen" makina için bize biraz "uzay" gerek,"strafor" değil. uzay ses dalgalarını iletemezse eğer o zaman bir buluş ve yeni bir silah daha yaratılmış olur. sakın, bunu yazma bunun senaryosunu ben yazacağım!

"yıllar sonra dünya..."

"insanlar, atmosferi oluşturan tüm gazları ortadan kaldırıp depolama yöntemini buldular: bu bir atmosfer serumu ve bir toz aşı haline dönüştürüldü. beş dakikada yanıt alınıyor. beş mikrogram toz karşiliği 1 kilometrekarelik bir alanı evrenin siyah-sessiz-ölüm yoğunluğuyla doldurabiliyor ve o ortamın "ambiyansını" olusturan tüm sesleri yok edebiliyoruz. merkezkaç hala geçerli ve hayat devam ediyor. ancak insanlar oksijen maskeleri içinde soluk alıyor o alanda!

derken, kötü niyetli devlet başkanları, bileşimin yoğunluğunu arttırarak insanları oksijen maskeleri olmadan "evren hücrelerinde" gürültüsüz.. tıssss sız..ve soluksuz bırakıyor...

"yeni ölüm odaları, işte, böyle doğuyor..."

..

yok, sağol kolonya istemem. ne kadar? fön ve yıkama?!

sessizbulut

km çld?

km çld?

ii
ri
mi
ş
?

şi.i.ri.mi.
kim çaldı?

Pazartesi, Nisan 24, 2006

portfolio

Kesik şiir şairini bıçaklar arkadan

Kesik şiir şairini bıçaklar arkadan
duran

sırt üstü
önümde
bir bıcak;
şiir.
acı.
keskin.
yakan.
hastalıklı
aşk.
bi
cerahat.
şiir
kaçmak.
şiir
delirmek
dışa.
boşalmak.
şiir
bulmak.
hiç kadar
dolu
hayat.
gerçek yalan.
hayal hayat.
ne şiirle
ne şiirsiz
kurtuluş
hayat.


en karanlık anlarımda beni sardığında şiir, senden şüphe ediyorum. karanlıkları mı beklersin? karanlıklarımı mı? sarılmak için bana? aşkı yemek için mi öyle güzel söylersin? yoksa aşk, sana, oyun mu şiir, dökülmek için o çok sevdiğin dizelere arzuyla? sen mi beni kandırırsın şiir, ben mi seni? yoksa biz birlikte seninle.. örtmek için duyguları, boğmak için gerçeği..alçak gerçeği, adice nefesinde hayat?! ..

2006 dünya şiir günü şerefine


an lam


an lam

bu kıyıya ne zaman vurdum
bilmiyorum?!
en son, ruzgarli bir
kumsalda bırakmıştım
sizi.
semsiyenin pesinden
kostururken
yanmak ve ıslanmak için
daha az,
tarih değişti.
elbiselere, göğe ve ufka
bakıyorum.
anlamak ve an lamak için.
bulmak, kaybetmeye eş bu günlerde.
tüm yanıtlar yabancı.
sokaklar ıslak ve üst üste basılmış
35 numara ayak izleriyle dolu.
sözler kimin, ağzınıza dolan? anımsayamıyorum.
benim değiller.
kaybolup gitmemişler.
benimkiler,
an lam denizinde satın alındıkları andan
az sonra
hep birlikte yüzlerce kitapla
denize açılıp
ötelenmişlerdi.
onların ardından baktım.
evet, hatırladım.. bu kıyıdaydım.
ama bu sefer,
bu yeniden doğuşu
neden yaşadım
an ım sa madım!
her şey yeniden
an lama dogru anlamsızlaştığına göre
bir yerlerde hata yapmış olmalıyım.
haykırış nefes almak için değildi ilk.
acı içindi;yeniden başlayan
anlamsızlığa doğru yolculuğa.
yoksa, ölümüntüm anlamları yok ettiğini
yeni mi fark ettin?

evrim 20 Kasım 2003 ne-cü-ret! adlı basılmamış ilk şiir kitabından:)