Cuma, Mart 23, 2012

bulursam

bir anlam bulursam
herkesle paylaşıcam.

23 Mart 2012
Alexia Sessizbulut

başlangıç bu

başlangıç bu.
bitişten önce gelir.

biliyorsun.

22 Mart 2012
Alexia Sessizbulut

Pazartesi, Mart 12, 2012

ideal-in

varoluşundan korkan
biri,   
dünyayı kurtarmak
isteyebilirdi. 


bir serapta çıkış bulan susuz çöl sakinleri gibi...


dünyayı, 
kurtarmaya yelteneceğine biri,


kendine dönmeyi deneyebilirdi.


uyurken ve uyanıkken,
konuşurken ve düşlerken,
yürürken ve gülümserken 
sadece 
kendiyle
kalabilirdi...


idealsiz,
sakin,
hesapsız


2 saniye
kendi gibi 
olabilirdi...






evrim

sınırsz

iyisi 
birine inanmak.


kötüsü, kendine inanmak.


peşine takılmak.


peşine 
takılmak.




evrim

uyku hali

.
insanların
uyku halleri...


uyku parmakları,
uyku ayakları,
uyku sesleri
uyku akılları...


uyku hikayeleri...
uyku yalanları...
uyku dilleri...


ayık kafayla 
dünyayı çekmenin
tek tesellisi...





evrim 

Pazar, Mart 11, 2012

tek başına

tek başına olmalısın.


büyümek için
böylesi makbul.


evrim



Çarşamba, Mart 07, 2012

...

sen orada neye dönüyorsan
ben de burada ona dönüyorum.
bildiğini biliyorum.


susmandan anlıyorum...


bildiğini biliyorum.


evrim

gizli bilgi

ölüm, önce akla gelir.
ayrılık, hastalık, acı...
önce akla kendini bildi-rir.


sonra da, başa...
kafaya. kafa tasına.
dış bedendeki açık kaba mekana.


artık olanı biteni net olarak göre-bilirsin.


acı, bedende olur.
anlamak ruhta...


ruh sanki aklındaki o her şeyi bilenden bir parça
aklındaki ve evrendeki...


ışık gibi...
o orada tüm bilgi ve sevgisiyle hep durur.
sen mecbur değilsin.


ister bakar, ister geçersin.




evrim


8 Mart 2012

aslı

ne kadar doğru söylüyor görünürsem,
bil ki, o kadar yanılıyorum.


evrim

akıl bilse

nefret izin istemezse,
sevgi de istemez.
kötülük kolay ve kendiliğindense
iyilik de öyle...


ama göremeyiz
tümünü birden, 
iki yönden.


kör olmak kolaydır 
göze. sadece güneş uyandırırsa
şekiller anlamlanır.


keşke göz kendiliğinden
görse...


keşke akıl, hep bilse.


evrim

Salı, Mart 06, 2012

Star Trek

rüyamda bir uzay gemisindeydim
zamanın çok ilerisinde,
her halinden belliydi.


bir kürt, bir çerkes, bir laz, bir ben.
diğerleri bugünlerde dünya meclisinde
kökenleriyle ilgili yeterli propaganda yapabilemediklerinden
onları rüyamdan omit etmiş olabilirim!


hepimiz Türkiye adına aynı uzay gemisinin
geçimsiz ve aptal mürettebatıydık önce 
ve her şey, bir başka vahşi uzay gemisi
yok edici ışınlarıyla bizim Türkiye'mize
saldırınca birden değişti.


ben o sırada, uzayda balık avlıyor;
"uzay balıkları büyük oluyor,
10 kişiyi rahat doyurur biri ama tek başına 
karnını sağdan sola kesemezsin"
diye dertlenip duruyordum,
kolayca tahmin edilebileceği gibi...


Birden, saldırıdan kaçan mürettebat
kamarama doldu. Kürt Feriye, sert bir dille
balığı bırak, plan yapalım dedi, birazdan saldıracaklar.
Kamaramda yalnız yakalasan, beni deşersin
sana mı güvenicem dedim, avıma sarılarak,
çerkes Ethem, elimi tuttu, hepimiz açız,
bu kez kimse yamuk yapmayacak, 
köprüde uzaylılar var, uzayda bize mekan bir bu gemi,
balığını paylaşırsan, ben de sana arkanı kollayacağıma 
söz veririm dedi. 


rüyanın en kritik anıydı, tarih bilgime güvenebilir miydim?


Balığı aldık, ben sabitledim, Ethem ateşi yaktı,
Feriye bıçağını çıkarıp sertçe sapladı,
Ali kapıyı bekledi, Agop içini hazırladı.


Güzelce pişirdik, oturup birlikte yedik ve sonra
bu yemekten aldığımız güçle
koridora çıkıp, uzay gemimizi
yabancılardan temizledik.


Rüya işte, nasıl gerçek olabilir ki?


Bu rüya, nasıl gerçek olabilir ki?
diye düşünerek, ölebilirim...


ya da şöyle; "dost kim, düşman kim,
yabancı kim?... kim o aklındaki."




evrim

bldgn gb

...


2 kişilik bir nöbetti işte.
insanlar, her şeyi isimlendirmeyi sever,
anlamadıklarından belki,
arkadaşlık, sevgililik, o bu şu...


oysa, bildiğin gibi, 
sadece bir nöbetti. 


önce sen tuttun.
sonra ben.
ve kim bilir  kaç milyon kişi
kaç başka yerde?


ne uyaklar oldu, senin yokluğunda 
elimde ayağımda bir bilsen
iki kıta arasına ne şiirler yazılırdı
dile gelsem!


sadece görev icabı yamuk yapmadım kimseye, 
vahşilik kurallara aykırı.

bazen inadından delirir insan nöbette.
bazı geceler buz gibi seslere boğulur evren
bazen siyaha ve güneş suratına 
tüm ışıklarıyla da baksa
onu hissedemediğin de olur.
yıkanıp o halden çıkmayı beceremezsin
ağır geçer çok kimi...


öncekini sen tuttun.
bilirsin işte...


hakikatin her bir insanın gözünün önünden
sıvışıp geçmesini beklemekteyim.
sanki, görevim bu.
çok keyifli ya da kötü diyemem,
sadece ıssız ve bolca apathili.
yazamam içimden her geçeni.


mesela şunu diyemem:
"bugün, bir süpermarkette
cebime uygun hesap ararken
yine bula bula rafların önünde 
seni buldum."


delirebilir dünya tümden.
şimdi, anladın mı beni?
zor benim de nöbetim. 
yarıştırmak istemem ama
işte, bildiğin gibi..


en zoru, reddetmeyi bilmek
önüme konan yemekleri!
sen olsan belki, benim gibi korkup kaçmaz,
tadını çıkarır ya da susup beklerdin...


ama ben öyle değilim.
gerçek bir kuzeyliyim
bildiğin gibi...


anlamsızca mutluyum,
kalbinin içinde...
nefesin orada durmuş...


bn de duruyorum
orada sonsuza dek şimdi...


sanki, seni bulmak için doğmuştum
ve sanki kurtarmak tek görevimdi.
ölümüne nöbetteydim,
ve sanki...


uyudum ve beceremedim.
bildiğin gibi....




evrim
sessizbulut